EĞİTİMEVİ.NET
 
TESTLER-ONLİNE ÇÖZ İNDİR ÇÖZ
 
İHSAN DURAK
 
Siteniz İçin Kodumuz
Sitenizde Görünümü
EĞİTİMEVİ.NET
 
OKUL BAŞARISI DERS ÇALIŞMATEKNİKLERİ
HIZLI OKUMA SATRANÇ OYNA
TEST ÇÖZME TEKNİKLERİ 18 SANİYE TESTİ
SINAV KAYGISI MATEMATİK FLASHLAR
DAVRANIŞLARIMIZ MAT-VİDEO-SUNU
DEPREM MATEMATİK SORU BANK
SINIF İÇİ OYUNLAR KONU ANLATIMLARI
İLGİNÇ BİLGİLER MANİLER  
PRATİK BİLGİLER TEKERLEMELER
TRAFİK BİLGİLERİ YURDUMUZ
İLKYARDIM BİLGİLERİ DÜNYAMIZ
ÇOCUK HASTALIKLARI FEN ANİMASYONLARI
ÇOCUK OYUNLARI ÖĞRETMEN DOSYALARI
SOSYAL ÖDEV KAPAKLARI ZÜMRELER
TÜRKÇE ÖDEV KAPAKLARI SBS-DPYB SINAVLARI
MATEMATİK ÖDEV KAPAK SÜRÜCÜ KURSU SORU
FEN ÖDEV KAPAKLARI KPSS-PMYO-ALES-SORU
BEDEN EĞ. KAPAKLARI BELGESELLER
DİN KÜL. ÖDEV KAPAKLARI HIZLI OKUMA
TRAFİK ÖDEV KAPAKLARI OSS SORULARI
TARİH ÖDEV KAPAKLARI İLGİNÇ BİLGİLER
MANDALA ÇALIŞMALARI                         PRATİK BİLGİLER    MÜZİK ÖDEV KAPAKLARI       BARBİ ÖDEV KAPAKLARI  
2.SINIF TESTLER 3.SINIF TESTLER 4.SINIF TESTLER 5.SINIF TESTLER
TÜRKÇE TÜRKÇE TÜRKÇE TÜRKÇE
MATEMATİK MATEMATİK MATEMATİK MATEMATİK
HAYAT BİLGİSİ HAYAT BİLGİSİ FEN VE TEKNOLOJİ FEN VE TEKNOLOJİ
2. SINIF SINAVLARI 3.. SINIF SINAVLARI SOSYAL BİLGİLER SOSYAL BİLGİLER
  FEN BİLİMLERİ 4. SINIF SINAVLARI 5. SINIF SINAVLARI

ANA BABA OKULU

ERGENLİKTE ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

KUŞAK ÇATIŞMASI YARATAN DURUMLAR, OLAYLAR.

OKULA BAŞLAYAN ÇOCUĞA NASIL YARDIMCI OLUNABİLİR?

KENDİLERİNE GÖRE ÇOCUKLARIMIZ NEDEN BAŞARISIZ OLUYORLAR?

ÇOCUĞUNUZUN OKUL BAŞARISINI ARTTIRMAK İÇİN YAPABİLECEKLERİNİZ

ÇOCUKLARIMIZ NEDEN YALAN SÖYLER?

ÇOCUKLARIMIZ NEDEN KENDİNE GÜVENSİZ OLUYORLAR

ÇOCUĞUNUZUN KENDİNE ÖZGÜVENİNİ ARTIRMAK İÇİN YAPILACAKLAR

ÇOCUĞUM DEVAMLI YANIMIZDA YATMAK İSTİYOR NASIL VAZGEÇİREBİLİRİZ ?

ÇOCUĞUM YEMEK YEME KONUSUNDA BANA ZORLUK ÇIKARIYOR NE YAPMALIYIM?

ÇOCUĞUM GECE KALDIRMAMA RAĞMEN ALTINI ISLATIYOR NE YAPMALIYIM?

ÇOCUĞUM AŞIRI HAREKETLİ BUNUN NEDENİ NE OLABİLİR?

ÇOCUKLARIMIZI CİNSEL HAYAT KONUSUNDA AYDINLATMAMIZ GEREKLİ Mİ?

ÇOCUĞUMUN YERİNE BAZI KONULARDA BENİM DEVREYE GİRMEMİN SAKINCASI VAR MI ?

ÇOCUĞUMUN DAVRANIŞLARINI AŞIRI KONTROL ETMEMİN NE GİBİ SAKINCALARI VARDIR?

0-6 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİŞİMSEL ÖZELİKLERİ

İYİ ANNE VE BABA OLMANIN 20 YOLU

ÇOCUKLARDA UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

ÇOCUK SAĞLIĞI

ÇOCUK VE EĞİTİM

ÇOCUĞUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

Gençlerin toplum içinde bize yaşattıkları olumsuzlukları gördükçe herkezin bu gençlerin ana-babalarını suçladıklarını görürsünüz. Hepimiz şu sözleri hep duyarız : Anne-babaları bu çocuklara hiç mi terbiye vermemiş? Bunların ailesi hiç mi ilgilenmiyor bunlarla, böyle sorumsuzca çocuk yetiştirilir mi hiç? Hep aile suçludur. Eğer onlar çocuklarına yeterli ve mükemmel eğitim verselerdi çocuklar böyle mi olurdu? Ah şu aileler yok mu, "saldım çayıra, mevlam kayıra" usuluyle hiç çocuk mu yetiştirilir? Evet okulda yöneticiler ve eğitimciler onları suçlar, politikacılar onları suçlar, kanun uygulayıcıları onları suçlarlar. Hep anne-babalar suçlanır. Suçlamak kolaydır önemli olan çözüm getirmektir. Anne-babalar suçlanıyor ama onların karşılaştıkları problerde onlara kim yardımcı olacak. Onlar neyi yanlış yaptıklarını, nasıl yapmaları gerektiğini nereden öğrenecekler!
  " Karanlığa küfredeceğine bir mum da sen yak." KonfüçyüsMaalesef anne-babalar suçlanır ama eğitilmez. Her yıl milyonlarca genç çift, en zor meslek sayılan anne-babalığı üstlenir. Tümüyle aciz ve çaresiz bir bebekten, katılımcı, üretici, iş birliğini ve insanlara yardımı seven, vatanı için çalışmaya azimli insanlar yetiştirme sorumluluğunu yüklenir. Bundan daha zor ve özveri isteyen bir meslek var mıdır? Kaç anne-baba bu meslek için eğitilmiştir? Şu an çalıştığımız işlerimizi yapabilme adına her birimiz bir eğitimden geçmişizdir. Dört, beş yıllık fakulteleri bitirmeden hiçbir işin sertifikasını bizlere veremiyorlar ama anne-baba olma sertifikası almadan çocuklar yetitiriyoruz bunun sorumluluğunu kim taşıyacak, yalnızca anne-babalar mı?
Bu gün ergenlik çağına gelen binlerce genç kendilerine göre geçerli nedenler yüzünden anne-babalarını "işten atmışlardır":
"Annem-babam benim yaşımdaki gençleri anlamıyor."
"Her gece eve döndüğümde konferans dinlemekten bıktım."
"Anne-babama hiçbir şey anlatmam. Anlatsam da anlamıyorlar."
"Keşke annem-babam beni rahat bıraksa."
"En kısa zamanda evden ayrılacağım. Her konuda sürekli başımın etini yemelerine dayanamıyorum."
Bu çocukların anne-babaları, dile getirdikleri aşağıdaki sözcüklerle çocukları tarafından "işten kovulduklarının" farkına vardıklarını göstermişlerdir, artık onlar üzerinde tesir güçleri kalmamıştır.;
"On beş yaşındaki oğlumu artık hiç etkileyemiyorum."
"Onunla uğraşmaktan artık vaz geçtim."
"Nereye gittiğini, ne yaptığını anlatmıyor.Ona nerdeydin diyorum; beni ilgilendirmediğini söylüyor."
"Bizimle konuşmuyor. Biz konuşmaya çalışınca; "rahat bırakın beni" diye çıkışıyor.
Neden bu kadar çok sayıda genç anne-babalarına "düşman" olarak görmeye başlıyor? Neden bugün evlerde kuşaklar arası ayrılık bu denli yaygın? Neden toplumumuzdaki anne-babalar ve çocuklar kelimenin tam anlamıyla birbiriyle savaşıyorlar? Ne yapmamız gerekiyor?
Seminerlerimizde "ilk çocuk sayesinde deneme-yanılma yoluyla anne-babalığı öğrendiğimizi, daha sonrakilerde aynı hatalı davranışları sergilemediğimizi" ifade ettiğimizde anne-babalar acı-acı gülümsüyor. Onların bu durumu bizi de derinden yaralıyor. Bu çalışmamızla toplumumuza sevgi dolu, mutlu, insanlarla barışık, sorumluluklarının bilincinde, ülkesi için çalışmaya azimli gençler yetişmesinde katkısağlayabilirsek, bahtiyar olacağız. Bu duygu ve düşüncelerle böyle bir gayret içine girdik inşallah Allah bizi mahçup etmez.
ÇOCUKLARIMIZIN BİZİ NASIL MUTLU EDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYOR,FAKAT ONLARI NASIL MUTLU EDECEĞİMİZİ HİÇ DÜŞÜNMÜYORUZ.
Ah Ya Rabbi! Bu zamanda mesut insanlar ne kadarda azaldı. Kimi işinden kimi eşinden, kimi arkadaşından, kimi komşusundan şikayetçidir. Kimi para ve mevki peşinde koşmaktan, kimi falanca zengine kızmaktan kendini yer bitirir.
Eğer elimde olsaydı, mutsuz ve memnuniyetsiz insanlara çocuk yapmalarını yasaklardım. Kocasını sevmeyen kadın kendisine arkadaş olsun diye çocuk doğurur. Bir başkası "çocuğu yok" demesinler diye çocuk yapar. Kimi de "yaşlandığım zaman bana baksın" diye çocuk ister.
Hayal kırıklığına uğramış, hayatta umduğunu bulamamış kimseler, hayallerini gerçekleştirmek için çocuğu kullanırlar. "Benim yapamadığımı çocuğum yapacak, benim olamadığımı çocuğum olacak" derler.
Bence esas hata şuradadır. Biz; çocuklarımızın bizi nasıl mutlu edeceklerini düşünüyor, fakat onları nasıl mutlu edeceğimizi hiç düşünmüyoruz. Çocuğu istesin veya istemesin, sevsin veya sevmesin, bir sürü şeyler öğretiyoruz. Neden ? "Ne harika çocuğu var" desinler diye!
Ne olur! "çocuğunuzu ihtiraslarınıza kurban etmeyin!" 
*BİR ANNEYE MEKTUPLAR adlı kitaptan
Hiç birimiz mükemmel değiliz; ama çoğu zaman başkalarından ve özellikle çocuklarımızdan mükemmel olmalarını isteriz.
Anne-Babanın görevi çocuğunu keşfetmek, onda olan yeteneklerin gelişmesini sağlamaktır; yoksa onu her yaptığından dolayı eleştirmek değil.
ANNE-BABALARIN DİKKAT ETMESİ GEREKEN BAŞLICA NOKTALAR.
ÖNCE ÇOCUĞUNUZU İYİ TANIYIN !
Anne-babalar özellikle çocukları tanımalı, onları ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirmelidir. Bu konuda kendi tutku ve arzularına göre değerlendirme yapmamalıdır. Çocukların çeşitli derslere olan yetenekleri ayrı ayrıdır. Her dersten aynı başarıyı beklemek, çocuğu kabiliyetinin olmadığı bir sahada zorlamak ve onu boşu-boşuna gerilim ve stres içine atmak demektir. Bu durumdaki bir çocuğun mutlu ve huzurlu olması mümkün değildir. Yetenekleri yeterince işlenen her insan mutlu olur. Mutlu olan her insanda başarılı bir yol tutturur. Fakat başarılı olan her insan mutlu değildir. Çocuklarımızın mutluluğu bizce her şeyden daha önemli olmalı.
SEVGİNİZİ ARTIRMANIN 55 YOLU
1- Onu sevdiğinizi ve ona değer verdiğinizi sık- sık belli edin
2- Ona ara sıra özel bir hediye verin
3- Bir arkadaşa ihtiyacı olduğunda mutlaka onun yanında bulunun
4- Ona her zaman için vakit ayırın
5- Sık- sık onunla yürüyüşe çıkıp konuşun
6- Birlikte yemek- yemek için dışarı çıkın
7- Özel günlerinde kesinlikle hatırlayın
8- Konuşurken tamamen onu dinleyin
9- Konuşurken tamamen samimi konuşun
10- Ona kesinlikle yalan söylemeyin
11- Konuşurken kesinlikle gözüne bakın
12- Onun iyi özelliklerini keşfetmeye çalışın
13- Onun üzüntülerini ve dertlerini dinleyin
14- Onun size tamamen güvenmesini sağlayın
15- Boş zamanlarınızı ona ayırmaya çalışın
16- Onun için fedakarlıkta bulunmaktan kaçınmayın
17- Onun arkadaşları ile tanışın
18- Tatil için birlikte program yapın
19- Uzun süre ayrı kalmayın
20- Onu anladığınızı hissettirin
21- Onun sevmediği şeyleri öğrenin
22- Onu değiştirmek yerine önce kendinizi değiştirmeyi düşünün
23- Onun hoşuna giden şeylerin bir listesini yapın
24- Yarınlar için birlikte plan yapın
25- Hayal ve düşüncelerinizi onunla paylaşın
26- Ona kızdığınızda onunla hemen konuşmaya çalışın
27- Yaptıkları hakkında tahminde bulunmak yerine onunla iletişim kurun
28- Onun kaygılarını anlamaya çalışın
29- Onunla bir çok ortak yönünüz olduğunu düşünün
30- İyi yönlerini sık- sık aklınıza getirin
31- Onu her zaman için kontrol etmeye çalışmayın
32- Kendini ifade etmesine sık- sık izin verin
33- Onun hayatındaki zorlukları sık- sık hatırlayın
34- Başarılarını takdir edin
35- Yanında olduğunuzu hissettirin
36- Duygularına öncelik tanıyın
37- Onu olduğu gibi kabul etmeye çalışın
38- Onu toplum önünde eleştirmeyin, ona kötü söz söylemeyin
39- Onun için özel olan nedir ? Onu bulun
40- Onun sevdiği şarkıları öğrenin ve birlikte dinleyin
41- Ona bir kitap alın ve onun için imzalayın
42- Ona iltifat etmeyi unutmayın
43- Hata yaptığınızda ondan gecikmeden özür dileyin
44- İyiliği karşısında teşekkür etmeyi unutmayın
45- Hatalarını büyütmeyin ve ona karşı hata yapmamaya çalışın
46- Onun hakkında iyimser olun , iyi düşüncelerinizi pekiştirin
47- Onun hakkındaki iyi düşüncelerinizi diğer insanlara söyleyin
48- Gücendiğinizde ondan kaçmaya çalışmayın
49- Onun yerine sık- sık kendinizi koyun
50- Endişelerinizi rahatça söyleyin
51- Ona biraz daha zaman tanıyın
52- Onun için yaptıklarınıza bir yenisini ekleyin
53- Her şey bittiğinde ona bir şans daha tanıyın
54- Hayatınızın her aşamasında onu da düşünün
55- Kişiliğine önem verin , duygularını anlamaya çalışın

ÇOCUKLARIN OYNAMASI, ARKADAŞLIKLARI VE ARKADAŞLARI .

"Oynamayan at tay olmaz." Türk Atasözü
Oyun, çocuğun gelişmesi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra gelen ikinci en önemli ruhsal besindir. Sevgiden yoksun bir çocukluk gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez.
" Çocuk ruh sağlığı sevilmek ve oynamaktır." Atalay Yörükoğlu
Çocuğun oyun oynaması, onun gelişimi açısından çok önemlidir. Çocuk oynadıkça duyuları keskinleşir, yetenekleri serpilir, becerisi artar. Çünkü oyun çocuğun en doğal öğrenme ortamıdır. Duyduklarını gördüklerini sınayıp denediği, öğrendiklerini pekiştirdiği bir deney odasıdır.
Oynayan çocuk, kendi küçük dünyasındadır. O dünyaya kendisi egemendir. Kurallarını kendisi koyar ve kendisi bozar. Karışmaya kalkan olursa sinirlenir. Kurdukları oyunu, yerleştirdikleri eşyaları değiştirmeyi bir deneyin, hemen tepki gösterirler. Diktikleri kuleyi yanlışlıkla devirseniz yeniden yapılamazmış gibi ağlarlar.
Oyun, çocuğun dili ve en etkili anlatım aracıdır. Oyun aracılığı ile üzüntülerini,kaygılarını, korkularını dile getirir.
Oyunlarında büyükleri taklit ederler. Bebeğini sallayan, giydirip besleyen, yatağına yatırıp ninni söyleyen bir küçük kız, annenin yavrusuna verdiği bakımı ayrıntılarıyla uygulamaktadır. Bebeğiyle konuşurken söylediği sözlerin kendi annesininkilere benzediği de gözden kaçmaz. Azarlayışı, avutuşu, okşayışı ve sözlerinden kendi annesini sahnede oynadığını sanırsınız.
Oyun çağındaki çocukların arkadaş edinmesi, ördek yavrularının suya dalar dalmaz yüzmeleri gibi doğal bir iştir. Yeter ki çocuk, yaşıtlarıyla kaynaşabileceği ortamı bulsun. Bir araya gelen iki çocuk daha birbirinin adını öğrenmeden oynamaya koyulurlar. Ancak birlikte oynayabilmek için, oyuncakları paylaşmak, oyun kurallarını bozmamak gerekir. Başlangıçta çekişme, ikişme ve bozuşma olağandır. Ama bozuşmalarıyla barışmaları bir olur. Oyunun tadı bencilliği geriye iter. Oyunun çekiciliği üç yaşından başlayarak çocukları iş birliğine iter. Böylece oyun, çocuğun toplumsal bir varlık olarak gelişmesinde en doğal ortam olur. Oyun aracılığıyla gelişen arkadaşlık ilişkileri giderek toplu oyunlarda daha düzenli bir arkadaşlığa yol açar.
Oyun çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan saldırganlık dürtülerini boşaltmasına da yarar. Kendisine uygulanan cezaları hayalde de olsa başkalarına uygulayarak, doktor olup iğne yaparak, polis olup suçluları yakalayarak bu dürtülerine uygun bir çıkış yolu bulur. Yalandan ölür ve öldürür.
Çocuğun oyunlardaki davranış biçimi aile içinde aldığı eğitimi yansıtır. Evde her istediği yapılan, bir dediği iki edilmeyen çocuk başlangıçda zorluk çeker. Bencil davranır, paylaşmaya yanaşmaz. Çocuk küser, mızıkçılık eder. Zora gelince büyüklere sığınır. Özellikle ev dışında yaşıtlarıyla oynama olanağı bulamayan çocuklarda sıklıkla görülür. Oyunda hep saldırgan ve bencil davranan bir çocuk da, anababa tutumunu oyuna aktarıyordur. Ya da evde sindirilen kısıtlanan bir çocuktur. Oyunda hep silik kalan, başkalarını izleyen bir çocuk da bağımlı yetiştirilmesini yansıtıyordur. Evde kazanılan olumlu olumsuz kişilik nitelikleri oyunda sınanır. Oyun, kazanılan olumlu özelliklerin pekiştirildiği, geliştirildiği bir ortamdır aynı zamanda. Olumsuz niteliklerin de değişmeye uğradığı bir deneme alanıdır. Bu nedenle oyunun çocuk için eğitici, düzeltici bir işlevi vardır. Kendi hakkını korumak, başkalarının hakkını gözetmek, iş birliği ve paylaşma evde değil, ancak oyun ilişkilerinde kazanılan toplumsal özelliklerdir.
Oyun okul öncesi yaşlarının tek uğraşıdır. Ancak okula başlamakla oyun gereksinimi sona ermez. Çocuk büyüdükçe, gelişim düzeyine göre biçim değiştirerek sürer gider. Bu nedenle okulu oyun çağının sonu gibi görmek yanlıştır. İlk öğretim çocuğunu "oyundan kesmek", oyundan alıkoymak yanlıştır. Çocuğu öğretmeden soğutmanın en kestirme yoludur. Bunun yerine oyunu, öğrenmenin yardımcısı ve aracısı kılmak gerekir. Oyuna doymamış bir çocuk okuldaki öğretime hazır değildirdir!
Arkadaş ilişkileri çocuğun evinde karşılanamayan en önemli gereksinimlerinden biridir. Arkadaş edinmek ve ilişkiyi sürdürmek belli bir olgunluk ister. Bu bakımdan bir kimsenin ruhsal olgunluğunu kurduğu arkadaşlıklara bakarak anlayabiliriz. Hiç arkadaşı olmayan bir kimsenin önemli ruhsal sorunları olduğunu duraksamadan söyleyebiliriz. Gerçekten çocukluğun en ağır ruhsal bozukluğu olan içe kapanıklık hastalığında, en belirgin özellik yaşıtlarına karışmamak, arkadaşlık edememektir.
Kimi ana-baba çocuğun yaşıtlarıyla oynamasını bilerek engeller. Çocuğuna hem ana-baba hem de arkadaş olabileceğini sanır. Çocuğuyla yer, içer, oynar, onu gezdirir. Ama yaşıtlarıyla ilişkisini ya açıktan yada dolaylı olarak kısıtlar. Çeşitli oyuncaklar alınır, evde oyalamak için aşırı çaba harcanır. Çocuk yaşıtlarının oyununu camdan izler. Bir süre sonra, örneğin okul çağında, istese de arkadaşlığa nasıl başlayacağını bilemez. Evde oturmayı yeğler.

Bir çocuğun hiç arkadaşı yoksa ve kendini özellikle yalnız ve sosyal açıdan yetersiz hissediyorsa, kaygı duyulacak bir durum söz konusudur.

Çocuğunuz arkadaşsız kalmışsa ve bundan dalayı acı çekiyorsa, olabildiğince çabuk müdahalede bulunmalısınız.

Arkadaşlık çocuğa toplumsal yaşamında gerekli olan uyumlu ilişkileri ve işbirliğini öğrettiği gibi, ezmeden ve ezilmeden yarışma yeteneğide kazandırır. Önder olma, yönetme, belli bir amaca yönelik takım çalışmasına katılabilme, sorumluluk alabilme gibi evde kazanılması mümkün olmayacak yetenekler arkadaşlık ilişkileriyle kazanılabilir.
Arkadaş ilişkileri çocuğa kendi-kendini gerçekçi olarak değerlendirme olanağı verir. Başkalarına bakarak kendini tartar. Beğendiği ve beğenmediği özellikler biçimlenir. Arkadaşlarıyla ortak yanlarını ve ayrıldığı yönleri görür. İnsanlarda beğenmediği özellikleri hoş görüyle karşılamaya alışır. Arkadaş ilişkilerini sürdürmek bencilliğin yenilmesine bağlıdır. Karşılıklı alıp verme ve özveriyi gerektirir.
Çocuklarımızın okul yada çevreden edindiği arkadaşlarına saygı gösterilmelidir. Değilse, bizlerden gizli olarak, dilemediğimiz kimselerle ve dilemediğimiz yerlerde, hoş göremeyeceğimiz arkadaşlık biçimi geliştirebilirler. Ne kadar istesenizde, çocuğunuzun sınıftaki başka bir çocukla oyun oynamasını kesinlikle yasaklamayın; çünkü böyle bir yaklaşım ulaşmak istediğinizin tam tersi bir sonuç doğurabilir. Çocuğunuza karşı dürüst olun. Beğenmediğiniz arkadaşı hakkındaki kaygılarınız anlatarak, başka bir çocukla oyun oynasının neden daha iyi olacağını açıklayın. Ana-baba ocağında iyi eğitilmiş bir çocuğun kötü arkadaşlara uymasından korkmamalıdır. Bir bakıma arkadaşsızlık, kötü arkadaşları olmasından daha sakıncalıdır. Çocuk arkadaşlarının yoluna gidiyor, onlara körü-körüne uyuyorsa önce evde edindiği eğitimde bir eksiklik aramak daha doğru olur. Her çocuk deneye deneye birazda kendi eğilimine uygun arkadaşlar bulur. O zaman ne yapmalıyız? Çocuğunuzu bir arkadaşlıktan vazgeçirmenin yollarından biri de, onun daha iyi başka bir arkadaşlık kurmasını teşvik etmektir. Alternatifini koymadan yasak getirmemelisiniz. Çünkü yapılmasını doğru bulmadığımız şeyleri kesin bir dille menetmek çözüm değildir. Niçin yapılmaması gerektiğini ona mantıki ve hissi delillerle izah etmeliyiz. Yoksa insanlar men edildikleri şeylere karşı daha fazla isteklidirler. İnsanları yanlışlarından vazgeçirmek için, onlara daha iyi bir alternatif sunmak lazım.

                                                                 BİR HİKAYE

Fakir bir kız çocuğu, yere atılmış bir şekeri görür. Hemen onu alıp ağzına götürürken, oradan geçen birisi durumu görür, koşar. "At onu yere, pistir, hasta olacaksın!' Derse de çocuk şekere daha fazla sarılır. Adam bir anda ne yapılması gerektiğini anlar. Hemen orada bulunan bir şekerci dükkanına dalar, bir çikolata alarak kıza uzatır ve "al bunu ye, at o şekeri yere" der. Çocuk hiç duraklamadan şekeri fırlatır ve çikolatayı alır; adama sevinç dolu gözlerle bakar.

Çocuğun arkadaşlık ilişkileri ana-babanın denetimi dışında tutulmalıdır demek de doğru olmaz. Ne varki, oyun gibi arkadaşlık da çocuğun ev dışındaki özgürlüğünün bir ürünüdür.
Çocukların arkadaşlığa verdikleri önem çok büyüktür. Arkadaşlarca aranıp benimsenmek çoğu kez büyüklerce beğenilmek veya derslerde başarılı olmaktan önde tutulur. Gerçekten çocuklar arasınada yürütülen araştırmalarda en beğenilen, en çok oy toplayan arkadaşların, en uyumlu çocuklar olduğu ortaya çıkıyor. En beğenilenler; canlı, dışa dönük,atılgan, bağımsız, neşeli ve iyi huylu çocuklardır. Bu çocuklar zeka ve başarı yönünden ortalamanın üstünde olmakla birlikte en zeki ve en yetenekliler arasında değildirler. Övüngen, üstünlük taslayan, gürültücü, mızıkçı ve saldırgan olanların en az beğenilen arkadaşlar olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

ÇOCUK: "ONLARI ÇOK SEVİYORUM AMA, AH ŞU KIYASLAMALARI YOK MU ÇILDIRTIYOR İNSANI."

Anne-babalar, her çocuğun kendine özgü niteliklerle donanmış ayrı bir birey ve keşfedilmeyi bekleyen ayrı bir dünya olduğunu düşünerek diğer çocuklarla ve kardeşleriyle kıyaslama yoluna gitmemelidir. Kıyaslamalar kıskançlık yaratır.
"Senden temiz giyindiği için kardeşini daha çok seviyorum" yada "Onun notları seninkinden daha iyi" gibi kıyaslamalar, çocukta kıskançlık oluşturur. Kıyaslama yerine çocuktan istediğimiz davranışların neler olduğunu ona duyurmak yada sezdirmekle yetinmeliyiz.
Kardeşler arası geçimsizlik olduğunda taraflı davranılmamalıdır. Özellikle kız-erkek, büyük-küçük ayrımı yapılmamalıdır.

KISKANÇLIK

Çocuklarda ilk kıskançlık ikinci çocuğun doğumuyla başlar. O güne kadar evin sultanı olan bebek ikinci dereceye düşer ve bu durum onu kızdırmaya başlar.
Çocuk kardeşine saldırgan davranışlar ( vurma, ısırma gibi) şeklinde yada tam tersi aşırı sevgi şeklinde kendini gösterebilir. Tekrar ilgiyi kazanmak için gerileme davranışları (alt ıslatma, tırnak ısırma, parmak emme gibi) gösterebilir.
Bunları azda olsa önleyebilmek için;
1- Daha yeni birey doğmadan büyük kardeş bu yeni kardeşine karşı sevgi dolu hislerle hazırlanmalıdır.
2- Bebeğin beslenmesi, temizlenmesiyle ilgili küçük sorumluluklar vermek
3- Bizim yardımımız olmadan bebeğin yaşayamayacağını, hiçbir şey yapamayacağını sezdirmek ve onunda yardımını sağlamak en iyi yollardan biridir. Böylece çocuk kendisinin ağabey yada abla olduğunu öğrenecek, ev içindeki birinciliği sürdürmek için bebeği hoş tutacak, ona iyi davranacak ve görüp gözetecektir.
4- Onun yanında yeni doğan bebeği çoşkulu bir şekilde sevmemek.
5- Ayrıca ikisine de eş değer giysiler alınmalıdır.
Çocuğun kardeşi olması onun geçmesi gereken önemli bir deneyimdir. Çocuk bu sayede sosyalleşme, paylaşma gibi önemli kişilik özelliklerini kazanır. Küçük kardeş olayından 5 yaşından küçük çocuklar daha fazla etkilenmektedir.

ÇOCUKLARIN GİYİM VE HARÇLIĞI.

Çocuklarımızın giyim ve harçlığı, arkadaşlarının derecesinden aşağıya düşmemeli, yukarıda çıkmamalıdır. Eğer daha düşük olursa; arkadaşlarını yanında ezilir ve onların arasına karışamaz kendine güvenerek hareket edemez. Ayrıca hırsızlık gibi istenmeyen yollara başvurmaya kalkabilir.
Eğer daha yüksek olursa; arkadaşlarına bu durumuyla caka satabilir. Onlara kendisinden daha düşük seviyede olan insanlar şeklinde davranabilir. Bu durumda arkadaşlarını ona karşı cephe almalarına ve onu dışlamalarına sebep olabilir. Ayrıca gereksiniminden daha fazla bir miktarda harçlık alan çocuk, gereksinimlerini karşıladıktan sonra elinde kalan bu parayı başarılı bir şekilde kullanamaz. Var olan kalem ve silgilerinin yanına yenilerini ekler. İsraf ve doyumsuzluk böylelikle başlar. Bu sebeble çoğunlukla ekonomik koşulları iyi olan ailelerde anne-babalar, çok para vererek çocuklarının mutluluğu yerine, mutsuzluğuna ve doyumsuzluğuna sebep olmaktadırlar.
İlkokulun ilk sınıflarındaki çocuklara cep harçlığının "günlük" verilmesi daha uygundur. Bu paranın hangi ihtiyaçlar için verildiğinin de çocuğa izah edilmesi gerekir. Büyüdükçe gün aşırı yada iki gün aşırı verilmeye başlanmalı daha sonra haftalık verilmelidir.
Harçlık verirken;
a) Kardeşler arasındaki denge ve istikrar korunmalı,
b) Çocuğa her istediğinde harçlık verilmemeli,
c) Harçlığın iyi kullanılması yolunda çocuğa yardımcı olunmalıdır.

KELİME HAZİNESİ GENİŞ VE GÜZEL KONUŞAN BİR ÇOCUĞUNUZ OLMASINI İSTEMEZ MİSİNİZ?

Her kez bir ağızdan "Bunu kim istemez" diyordur. Hepimiz böyle çocuklara sahip olmak elbette isteriz. O zaman Profesör Farley' in sözlerine kulak verin: " Eğer bütün gün çocuğu televizyon önüne bırakır, onunla yeterince konuşmazsanız çocuğunuzun konuşması elbette gecikecektir."
Ayrıca Çocuk psikolojisi uzmanı Prof. Lallery Ferson tarafından 2000 çocuk üzerinde yapılan bir araştırmaya göre:
12 aylık çocuklar ortalama 0 ile 50 arası kelime konuşurken,
24 aylık çocukların bildiği kelime sayısı 50 ile 600 arasında.
Yapılan bu araştırmaya katılan çocukların aileleri incelendiğinde ; çocukların kelime hazinelerinin zenginleşmesinde anne-babanın bilinçli yaklaşımının ve bulundukları çevrenin rolünun katkısı kesin bir şekilde ortaya çıkıyor.
Anne-baba olarak bizler çocuğumuzun konuşması adına onu teşvik etmeli, ona zaman ayırıp onunla bol-bol konuşmalıyız. Hayal dünyalarını bizimle paylaşmalarını sağlamalıyız.
Bunun bir diğer yolu da ona rahat soru sorma imkanı sağlamaktır. Çocuk sorduğu sorularla kendini ifade eder ve aldığı cevaplarla zihnindeki karışıklıklara açıklık getirir. Çocuğun zihnindeki bilgiler ne kadar netse çocuk o kadar güzel ve anlamlı cümleler kurar. Bizler çocuğumuzun soruları karşısında bunalıp ta "Yeter artık"
"Kafamı şişirip durma" gibi sözlerle onun soru sormasını ve konuşmasını engellemediğimiz müddetçe çocuklarımız harika konuşacaklardır.
Konuşmayı geciktiren öğeler;
1- Anne-babanın yeterince sevgi ve şevkat göstermeyip yeterince destekleyici olmamaları.
2- Kendisinden sonra küçük bir kardeşinin olması kardeş kıskançlığına neden olu ki bu nedenlede bebeğin konuşması gecikebilir.
3- Geçirilen kazalar da duygusal şoklara sebeb olarak konuşmayı geciktirebilir.
4- Ailede sürekli tartışmaların, kavgaların olduğu, dilin bir kavga aracı olarak kullanıldığı ortamlarda da bebekte konuşma isteği gelişmeyebilir. Konuşmaya karşı olumsuz tavır takınılır ve konuşma gecikebilir.
5- Çocuk isteğini daha tam anlatmadan isteği ve ihtiyaçları anne-baba tarafından anlaşılıyor ve anında karşılanıyotsa, çocuğa kendini ifade etme fırsatı verilmiyorsa çocuğun konuşması için bir sebeb kalmaz, bu durumda da çocuk 3-4 yaşına gelse bile hala konuşmayı öğrenmeyebilir.
6- Konuşmayı geciktiren diğer bir öğe de, anne-babanın çocuğun çıkardığı seslere tepkisiz kalmaları ve onunla yeterince ilgilenmemeleridir. Çocuk çıkardığı sesin çevrede bir etki bırakmadığını görünce konuşma isteği duymayabilir, bu durumda da konuşma gecikebilir
.

 
1- Günlük işlerde sorumluluk alır.
2- Oyunu kuralına göre oynar.
3- Başladığı işi bitirir.
4- Kişileri ve eşyaları paylaşır.
5- Büyüklerini memnun etmeye çalışır.
6- Kendinden küçüklere karşı koruyucudur.
7- Değişik arkadaşlar edinir.
8- Haksızlığa uğradığı zaman kendini savunur.
9- Adil olan cezayı kabul eder.
10- Korkularını söyler.
11- Kendisine yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
12- Çok hızlı duygu değişiklikleri yaşar.
13- Meraklıdır
14- Heveslidir.
15- Affedicidir.
16- Alçak gönüllüdür.
17- Okula gitme macerasından hoşlanır.
18- Hala okul öncesi çocuğu özelliklerini gösterir.
. Dengesiz, kurala karşı, isyankar bir tutum
. Karar verme güçlüğü, bir şeyin olumlu ve olumsuz iki yüzü arasında hızla gelip gider.
7 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Mantıklıdır.
2- Yumuşak başlıdır.
3- Saçmalar.
4- Hüzünlüdür.
5- Hayalcidir.
6- Ben merkezcidir.
7- Toleraslıdır.
8- Sıkılgandır.
9- Yeteneklerini tekrar tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
10- Arkadaş canlısıdır.
11- Endişelidir.
12- Kendi dünyasının kontrolunu elinde tutmak ister.
13- Küçük düşmekten korkar.14- Şikayet eder
15- Küser
16- Kendini eleştirir.
17- Bir şeyler biriktirir
18- Olayların iç yüzünü kavrayabilir.
19- Özveride bulunarak uzlaşır.
20- Çekingendir
21- Tanımadıkları ile iyi geçinemez
22- Üretkendir.
23- Harekete geçmeden önce çekimserdir.
24- İç dünyasında çok aktiftir.
25- Kendini başkasının yerine koyabilir.
26- Anne-babasının sevgisine gereksinim duyar.
27- Övünür.
8-9 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Daha çok bir yetişkine benzer.
2- Yeni fikirleri sever.
3- Gösteriden hoşlanır.
4- Barış severdir.
5- Coşkuludur.
6- Anne-babasına bağlıdır.
7- Giderek gelişen zekaya ve iç görüye sahiptir.
8- Dikkafalıdır.
9- Kendini ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
10- Para ilgisini çeker.
11- Büyüyünce anne-babası gibi olmak ister.
12- Sevgisini gösterir.
13- Övülmeyi bekler
14- Güvenilmeyi ister.
15- Bağımsızlığının peşindedir.
16- Eleştiriseldir.
17- Karşı cinse karşıdır.
18- Motor becerileri gelişmiştir.
19- Terbiyelidir.
20- Başkalarını düşünür.
21- Kendini kontrol eder.
22- Kendine güvenir
23- Dağınıktır.
9-10 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Dost tavırlıdır.
2- Kendi düşünce ve davranışlarını tahlil edebilir.
3- Gergindir.
4- Unutkandır.
5- Neşelidir.
6- Kendine güvenir.
7- Güven duyabilir.
8- Dürüsttür
9- Gözlemcidir.
10- Arkadaşına uyar.
11- Anne-babaya gereksinimi vardır.
12- Bebeksi davranışlara geri döner.
13- Endişelidir.
14- Kolaylıkla cesareti kırılır.
15- Israrcıdır.
16- Kendini eleştirir.
17- Ev dışı etkinliklere bayılır.
18- Yeni ufuklar peşindedir.
19- Sporu sever.
20- Eli açıktır.
21- İçtendir.
22- Kuralları sever.
23- Kötü kelimeler kullanır.
24- Karşı cinse karşıdır.
25- Kendini harekete geçirir. Eski yeteneklerini geliştirir.
10-11 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Çocukluk dönemi bitişiyle tanışır.
2- Düşünmeden hareket eder.
3- Ağlamaklıdır.
4- Ne dediğini bilmez kararsızdır.
5- Grup tarafından kabul edilmek ister.
6- Duygusaldır.
7- Öfkelidir, çabuk kızar.
8- Kendinden küçükleri eleştirir.
9- İlginçtir.
10- Bir kahramana aşırı ilgi gösterir.
11- Sosyaldir.
12- Dikkatsizdir.
13- Konuşkandır.
14- Ahlak prensiplerine göre davranır.
15- Mereklıdır.
16- Gururludur.
17- Grup çalışmasına uyar.
18- Başarı peşindedir.
19- Uysaldır.
20- Doğal ve ani tepki gösterir.
11-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Huysuz, aksi ve geçimsizdir.
2- Anne-babadan ayrılmaya çalışır.
3- Rakat duramaz kıpır-kıpırdır.
4- Konuşkandır.
5- Gürültücüdür.
6- Sosyaldır.
7- Gülünçtür.
8- Caziptir.
9- Ergen gibi davranmak ister.
10- Duygu durumu hızlı değişir.
11- Kararsızdır.
12- Vicdanlıdır.
13- Sakardır.
14- Duygusaldır.
15- Taşkındır.
16- O mu bu mu diye sürekli düşünür.
17- Genellikle iyi karar verir.
18- Ben merkezcidir.
19- Mizahı sever.
20- Vericidir.
21- Taklitcidir.
22- Her şeyi para ile ölçer.
23- Bilgi vermekten hoşlanır.
24- Giyim ve davranışlarına özen göstermez.
25- Meraklıdır.
26- Rekabetçidir.
27- Eleştiriseldir.
28- Adil davranılmasını ister.
29- Anne-Babasının mükemmel olmadığını farketmeye başlar.
12-13 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Ergenliğe dönüşme başlar.
2- Büyük duygu salınımları görülür.
3- Bağımlılık, bağımsızlık tartışmaları başlar.
4- Mantıklı olmaya başlar.
5- Uzun süre sonra sonucunu alacağı şeyler yerine içinde bulunduğu anı değerlendirmek ister.
6- Yaşıtlarına bağlıdır.
7- Temiz olmaya başlar.
8- İyi olmak ister.
9- Arkadaşlarıyla bir arada olmaya heveslidir.
10- Bilgi için açtır.
11- Soyut düşünür.
12- Anne-babadan uzaklaşır.
. 12 yaşına doğru çocuk muhakeme yeteneğini çok defa aşırı bir derecede belli etmeye başlar. Her şeyi mesele yapabilir. Bu onun çevresinde yeni güçlüklerle karşılaşmasını sağlar. Kendine yapılan hizmetleri verilen sözleri eleştirir.
. Bu dönemden itibaren çocuk psikolejisi, erkek ve kadın psikolejisine terketmeye başlamaktadır. Birey artık çocukluktan çıkmakta kendi cinsel özelliklerine adaptasyon sancıları çekmektedir.
. Büyümenin kendisine sağladığı olanaklar karşısında yeni bir kişilik elde etme sorunu bu dönemin karakteristliğini oluşturur.

ERGENLİKTE ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ

Ergenliğin ilk yıllarında anne-babaların çocukları hakkında genellikle şöyle konuştuğu görülmektedir; asi, hırçın, evde huysuz, dışarıda sıkılgan, durgun ve dalgın, sorumsuz kendi başına buyruk, alıngan ve karamsar, ters ve olur olmaz şeye ağlıyor, ders çalışmıyor, kaide ve kuralları tanımıyor, küstahça konuşuyor.
Bütün bu davranışlar yetişkinleri kaygılandırsa da ergenliğin ilk yılları için normal sayılabilecek davranışlardır. İlköğretimin 6. sınıfından itibaren dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider ve yerine oldukça tedirgin, kuruntulu güç beğenen ve çabuk tebki gösteren bir ergen gelir.
1- 11 yaşından itibaren çocuklar çabuk sevinir, çabuk üzülür, birden sinirlenir ve olur olmaz şeyleri sorun yaparlar.
2- Duygularının çok özel ve ölümsüz olduğuna inanırlar. En büyük aşkları o yaşamıştır. En büyük sıkıntıları o çekmiş, beğenilere, övgülere o erişmiştir.
3- Derslare ilgisi azalmıştır. Çalışma düzeni bozulmuş ve tepkisinin ne olacağı önceden kestirilemez olmuştur. Çalışmak, başarılı olmak gibi sorumlulukları olduğunu unutur.
4- Bencilleşir, istekleri artar, konan yasakları saçma, kendine tanınan hakları ise yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıkılığından hep yakınır durur. Anne babasının uyarılarına çabuk sinirlenir ve tepki gösterir, kabalaşır, ters cevaplar verir. "Bana karışamassınız. Ben çocuk değilim" der. Onların duygularını, sevgilerini, ilgilerini gereksiz yere görür. Onların düşüncelerini eskimiş, zamanı geçmiş bulur. Onları beğenmez hatta alay eder.
5- Ailesinden yeterince ilgi ve sevgi görmemesi ya da böyle olduğunu sanması onu başka gurupların, çevrelerin içine sürükler. Ailesi ve çevresiyle sağlıklı iletişim kuramayan genç bu gereksinimi doyuracak başka ilişkiler kurar. Ailenin, yakın çevrenin uzantısı olmaktan kurtulmak için genç değişim ve yeni iletişim kaynakları arar. İletişim yaptığı kaynak ve kişilerin özelliğine göre; giyinmesini oturmasını, yürümesini, çalışmasını amaçlarını, inançlarını, dünya görüşünü, düşüncelerini etkileyen iletiler alır. Gence her an değişik kaynaklardan gelen bu iletiler onun tarafından özdeşleştirilip kendisiyle bütünleştirilirse gencin kimliğini ve kişiliğini oluşturur. Gençlik çağında arkadaş grubunun genç üzerindeki etkisi gencin içinde bulunduğu bütün diğer gruplardan daha önde gelir. Evde anne-babasından anlayış göremeyen, onlarla çatışma içinde olan genç evde bulamadığı güveni arkadaş çevresinde arar. Onlara daha çok bağlanır ve benimser. Onlardan aykırı kalmamak için kendisine aykırı gelen düşünce, tutum, davranış ve eylemleri bile benimser. Kendilerine sırdaş ve dert ortağı ararlar. ( Günlük tutma bu dönemde yaygındır.) Argo konuşur. Arkadaş gurubundan ayrı düşmekten korkar. Evde arkadaşlarının eleştirilmesine kızar.
6- Sürekli bir gidiş geliş içindedir. Kabına sığmaz gibidir, evde durmak istemez. Eve akşamları dönüş saatine dikkat etmez. Gece sokağa çıkmak ister.
7- Dağınık ve savruktur.
8- Evde ne bulursa yer, ayak üstü atıştırır.
9- Gençlik çağı bağımsızlık çağıdır. Kendisi ve çevresiyle ilgili tüm kararlarda, bağımsız ve özgür olmak ister. Giyeceğine, yiyeceğine, eve geliş gidiş zamanına başkalarının karışmasını istemez. Alabildiğine bağımsız ve özgür yaşamak için her türlü çabayı gösterirken ailenin ekonomik durumunu görmezlikten gelir. Gençler evden kopar ve çevresine yönelir. Gençler için evde oturmak onlara işkence gibidir. Spora ilgi artar.
10- Sporda kazanılan başarı gencin kendine olan güvenini arttırır. Grup halinde yapılan sporlar, gencin yaşıtlarıyla kaynaşmasını sağlar.
11- Artık eski Ayşe, Aslı, Fatma, Sevda, Mehmet, Hasan, Ali gitmiş yerine ilgileri artmış, gelip geçici hevesleri çoğalmış, gürültülü müzik dinleyen, süse ve giyime özen gösteren gençler gelmiştir. Genç kızlar kendilerine daha iyi bakmakta, ayna karşısında uzun zaman geçirmektedirler. Bazen bir sivilce genç kızların moralini bozmaya yetmektedir.
12- Özel ve biricik olduklarını hissetmek isterler. Gençlerin bu dönemde en çok önem verdikleri şey; adam yerine konulmaktır.
13- Başkalarından daha önemli olduğu düşüncesi hakimdir. Kendisini evrenin merkezinde etkin ve güçlü gören genç, anne-babasını hatta öğretmenini etkisiz, güçsüz, yetersiz görmeye başlar. Bunu da hissettirir. Onlara duyduğu güveni azalır. Hatta onları eleştirir, küçümser. Bu durumda aile yada öğretmen onunla güç kimde mücadelesine girmemelidir.
14- Bedensel gelişimin ardından ortaya çıkan zayıflık, şişmanlık, uzun boy, kısa boy gibi unsurlar problem olmaya başlamıştır.
15- Evde yaynız kalamayı isterler. Kendilerini kendi odalarına yada evin boş bir odasına kapatırlar. Kardeşlerini terslerler.
16- Film yıldızlarına veya isimleri ön bilana çıkan kişilere hayranlık duyarlar.
17- Telofon tutkusu başlar, arkadaşlarıyla uzun uzadıya konuşurlar.
18- Artık onlar birer genç kız ve delikanlıdırlar. Bir yandan büyümek için sabırsızlanırlar; ancak çocuksu davranışları da bırakamazlar.
Ergenliğin ilk yıllarında görülen bu kararsızlıkları ve tutarsızlıkları sağlıklı bir kişilik gelişiminin görünümü saymak gerekir. Bu olumsuz davranışlar benlik yapısının bir zorlama karşısında olduğunu göstermektedir. Ve zorlanmaların daha çok bağımsızlığa duyulan gereksinimlerin artışından ve cinsel uyanıştan kaynaklandığı söylenebilir. Bu dönemde genç, toplum içinde kendini aramaya, kişilik sınırlarını belirlemeye başlar. Kim olduğunu, ne olacağını, toplumdaki yerinin neresi olduğunu bulmaya çalışır. Bilinçli ve bilinçsiz olarak kişiliğini oluşturur. Ergenin yeni gereksinimlere doyum getiren aynı zaman da toplumsal kurallarla çelişmeyen davranışlar kazanıncaya kadar pek çok yanılgılar içine düşmesi doğaldır. Bu dönemde duygusal, dengesiz ve önseziden yoksun olurlar.
Eğer kişi bebeklik çağından başlayarak ergenlik yıllarına kadar getirdiği kişilik yapısında;
- Temel güven duygusu yerine - güvensizlik,
- Bağımsızlık yerine - kararsızlık,
- Girişim yerine - güvensizlik, suçluluk,
- Başarı duygusu yerine - yetersizlik duygusu ile yoğrulmuşsa ergenlik çağının doğal bunalımları sırasında çok fazla zorlanacaktır.

Farklı ekonomik ve toplumsal düzeylerden gelen, kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptığımız anket araştırmaları, gözlem ve konuşmalar bunların
% 30 ' unun bedensel değişme ve gelişmeden kaynaklanan iletişim sorunları olduğunu ortaya koymuştur. Bu sorunlar sıklık sırasına göre,
. Aşırı duyarlılık ve coşku, Mutlu, uysal, dengeli çocuğun yerini, kaygılı, tedirgin, dengesiz, uyumsuz genç alır. Genç, bocalama ve kararsızlık içindedir. Duyguları, ilgileri çabuk değişir. Coşkuları ölçüsüz, sınırsız dengesizdir. Gençlik çağı, abartılmış aşırı, çabuk ve kolay değişen duygu kaymaları ve coşkularla yaşanır. Genç kaygıdan mutluluğa, sevinçten sıkıntıya, kızgınlıktan taşkınlığa değişen duygu ve coşkularla iletişim kurar ve bu taşkın davranışlar bizi şaşırtabilir. Başkasının tatlı ve yumuşak bakışı, gülümseme, bir iki övgü sözcüğü onu mutlu eder. Asık bir yüz, sert mimik yada jest, kırıcı bir iki sözcük onu kaygının kızgınlığın, umutsuzluğun derinliklerine sürükler. İlgi ve sevgiyle iletişim kurduğu insanlara karşı bir süre sonra kin ve nefret duyar. Kızıp öfkelendiğini daha sonra beğenip yüceltir. Çekinip korktuğuna daha sonra sokulup yaklaşır. Kısacası gençlik çağının başlangıcı ruhsal bakımdan duyguların egemen olduğu çelişkili düşüncelerin ve davranışların bulunduğu bir geçiş dönemidir.
. Utangaçlık, çevreden uzaklaşma,
. Sorumluluktan kaçma,
. Bilişsel (Bilgiyle ilgili) süreçlerde azalma, Aşırı duygu yoğunluğu ve coşku ; algı, dikkat bellek, düşünme, mantık gibi bilgiyle ilgili işlevleri olumsuz yönde etkiler. Başarı, çalışma ve yaratıcılıkta verim düşer.
. Girişim yetersizliği, ilgisizlik olarak sıralanabilir.
Gençlerle anne-baba arasında ortaya çıkan ve kuşak çatışmasına yol açan durumları olayları tanımak amacıyla yaptığımız araştırmada, bu tür olayları, biçim ve içerik bakımından iki büyük grub içinde topladım.

                      BİÇİM OLARAK KUŞAK ÇATIŞMASI YARATAN DURUMLAR, OLAYLAR.

. Eve dönüş ve yemek saati.
. Çalışma, eğlenme, gezme zamanı
. Giyinme ve süslenme biçimi
. Sözlü ve sözsüz iletişim biçimi
. Müzik dinlerken ve iş yaparken gürültü çıkarmak
. Arkadaş seçimi, arkadaş ilişkileri
. Kız-erkek arkadaşlığı
. Büyüklere karşı saygı
. Ekonomik olanaklar, para sorunu.

İÇERİK OLARAK KUŞAK ÇATIŞMASI YARATAN DURUMLAR, OLAYLAR.

. Özdeşleşme, Özerklik, sorumluluk anlayışından kaynaklanan düşünce farklılıkları
. Hak ve görev kavramı.
. Gelenek, görenek, din anlayışı ve yorumu
. Geçerli değer yargıları.
. Meslek seçimi
. Başarılı ve saygın insanın tanımı
. Müzik türü, dergi, günlük gazete, kitap seçimi
. Dinlenen radyo, izlenen televizyon, seçilen video kasetlerinin türü ve konusuna ilişkin görüşler.
. Dünya görüşü, yaşam felsefesi.
. Toplumun, ülkenin, insanlığın geleceğine ilişkin görüşler.
. Ekonomik, ideolojik ve siyasal görüşler.
Kuşak çatışmasının olumsuz, sağlıksız boyutlara erişmesini önlemek sağlıklı bir iletişimle gerçekleşebilir.

ANNE-BABALAR BU DÖNEMDE NE YAPMALI, NASIL DAVRANMALI?

. Kendinizi karşı tarafın yerine koyun. Onu anlamaya çalışın. Siz genç olsaydınız bu durumda nasıl davranırdınız?
. Ona olan sevgi ve saygınızı belli edin. Zorlamayla bu dönemde hiçbir şeyi değiştiremeyeceğinizin farkında olun. Kırıcı, sert, yıkıcı davranışlarda bulunmayın.
. Gençlik çağının fırtınalı ve zor olduğunu göz önünde tutun.
. Tutarlı davranın, kimi kez yerdiğiniz davranışlarını sonra övmeyin ya da övdüğünüzü sonra yermeyin.
. Onu ciddiye alın, verdiğiniz sözleri mutlaka tutun.
. Gencin yaşamı, giyinişi, süslenmesine ilişkin karar alırken durumu gençle tartışmak yerine onun düşünce ve önerilerine anlayış ve saygı gösterin.
. Aile ve evle ilgili konularda ve sorunlarda gencin de düşünce ve önerilerini alıp ona da danışın.
. Yaptığı hatadan dolayı hemen ona aşırı tepki göstermeyin, bunun aranızdaki ilişkiyi sarsacağını bilin.
. Konuşma ve tartışmalar sırasında gencin doğru düşündüğü, gerçeği bulup söylediği durumlarda ona hak verin, düşünce ve önerisini gerçekleştirmek için ona yardımcı olun.
. Gençlerle yapılan konuşma ve tartışmaları onları korkutarak ve yıldırarak kesmeyin.
. Gencin tutum ve davranışlarına biçim ve yön verirken "Benim gençliğimde" diye başlayan konuşma ve öğütlerden kaçının.
. Gence bol-bol öğüt vermek yerine örnek davranışlar yapın ve örnek davranışları bulup gösterin.
. Karşılaştığınız proplemlerde onun sevdiği, değer verdiği kişilerden istifade edin.
BU DÖNEMDE GENÇLER NE YAPMALI, NASIL DAVRANMALI?
. Kendinizi karşı tarafın yerine koyun. Anne-babanızı anlamaya çalışın. Kendi davranışlarınızı değerlendirirken; "siz anne-babanızın yerinde olsaydınız bu durumda nasıl davranırdınız?" diye düşünün.
. Bütün amaç, beklenti ve isteklerinizin hemen o anda tümüyle gerçekleşmeyeceğini bilin.
. Her yerde ve her zaman erişkin ve tetişkinlerden öğrenmeniz gereken bilgiler, deneyimler olduğunu kabul edin.
. Konuşma ve tartışmalarda kırıcı ve sert olmaktan kaçının.
. Engeller, sorunlar, zorluklar karşısında size destek ve yardımcı olacak insanların anneniz-babanız, yakınlarınız olduğunu unutmayın.

İLGİ VE SEVGİ.

"Çocuklarınızı çokça öpün! Her öpücük karşılığında cennette bir derece alacaksınız." H.z. Muhammet (s.a.v.)

"Sevgi gelince tüm eksiklikler biter." Yunus Emre

Çocuk eğitiminde en önemli koşul sevgidir. Her zaman her koşuda sevildiğini bilen çocuğun duygusal gelişimi dengeli olur.
Anne-babalar, çocuk için en önemli besinin "sevgi" ve "sevecenlik" olduğunu bilerek, çocuklarına yeterince ilgi ve sevgi göstermelidirler. Bu konuda özellikle aşırıya kaçmamaya dikkat edilmelidir.

Bir kişi susadığı zaman, ona sunulan su değerlidir. Çocuk için de O istediği zaman verdiğiniz sevgi daha değerlidir. Zamanınız ne kadar az, işiniz ne derece önemli ve yoğun olursa olsun, çocuk sevgi istediğinde ona yaklaşılmalı ve sevgi gösterilmelidir. Sevgi, temelde çocukla geçirilen zaman anlamına gelmektedir. Siz ister çocuğunuza çok zaman ayırmak arzusunda olun, ister olmayın, çocuk her şeyin farkındadır. Ne onu oyuncağa boğmak, ne bol öpücükle karşılamak, ne eğitim konusunda ona üstün olanaklar hazırlamak, ne de sosyal açıdan her türlü avantajı sağlamak onunla birlikte sevgi ile bütünleşerek geçirilen zamanın yerini doldurabilir. Çocuk onunla geçireceğiniz zamana bakarak, onu sevip sevmediğinizi bilecektir. Bu nedenle anne-babalar, çocuklarına olan sevgilerini onlara zamanlarını vermekle göstermelidirler.
20 DOLARLIK VAKİT
Çocuk: Babacığım bir saatte kaç dolar kazanıyorsun?
Baba: Ne yapacaksın? 20 dolar kazanıyorum.
Çocuk: 10 Dolarını bana verir misin?
Baba : Ne yapacaksın? Oyuncak mı alacaksın? Bıktım senin oyuncaklarından. Git odana, uyu!
Çocuk, bu tavır karşısında üzgün bir şekilde odasına çekildi.
Biraz dinlendikten sonra baba kendine gelir. Çocuğunu üzdüğünün farkına varır. Çocuğunun odasına çıkar. Yorgun olduğu için onu üzdüğünü söyler. Çocuğa 10 Dolar verir. 10 doları alan çocuk, yastığının altından bir10 dolar daha çıkarır ve
Çocuk: Al baba 20 doları. Hadi bir saatini bana ver.
Çocukta görülen başarısızlık çoğu kez sevgi azlığından doğmaktadır. Okullarımızdaki uyumsuz çocukların sevgiye muhtaç olduğunu görürüz.
Sevgiden yoksun çocukların büyümesi, yürümesi, konuşması gecikir. Zeka düzeyinde gerileme olur.
Bu konuda bir araştırmayı vermek istiyoruz;
Gecekondu semtlerinden hastanede doğmuş 100 çocuk denemeye alınır. Doğan çocuklar, tek-çift yolu ile rasgele seçilerek tekler hastanede alı konulur. Çiftler de ailelerine verilir. Hastanede kalan çocukların her türlü bakımları en iyi şekilde yapılır. Diğer çocuklar ise yoksul aile yaşantılarına bırakılır. Çocuklar yedi yaşına geldikleri zaman yapılan ölçmede, gecekondularda ama ailelerinin yanında yetişen çocukların zekâ, beden ve duygusal gelişim yönlerinin hastanede yetişenlerden daha üstün olduğu görülür.

Çocukları sevmek ateşe karşı bir kalkandır. Onlara iyilik etmek kişiyi sırattan geçirir. Onlarla beraber oturup yemek, ateşten (cehennemden) uzaklaştırır. H.z. Muhammet (s.a.v.)

Çocuk anne ve babasından yeterli ilgi ve sevgi göremezse, onların ilgisini çekmek için kimi yan yollar arar. Örneğin; yemek yemez, ev halkı da yemek yemesi için çocuğun üzerine düşer. Çocuk sevgi ve ilgi gereksinimini bu yoldan gidermeye çalışır. Hatta çocuk öğretmen ve aileden yeterince sevgi göremezse onların isteği olan öğrenmeye karşı durur.

Aşırı sevgi de zararlıdır. Aşırı sevgi ve ilgi gösterilen çocuklar; şımarık yada pısırık (kendine güvensiz) olurlar. Her şeyin en iyisini kendisine ayırmak isteyen bir kişilik kazanır. Çocuğun sevgiyi almayı, vermeyi ve ayrıca sevgiyi paylaşmayı öğrenmesi gerekir.
Aşağıda hem çocuklarınıza hemde eşinize uygulayabileceğiniz sevgiyi arttırıcı pratik öneriler veriyoruz, bunları inceleyip uygulama içine girerseniz çok şeyin değiştiğini göreceksiniz.

OKULA BAŞLAYAN ÇOCUĞA NASIL YARDIMCI OLUNABİLİR?

Okula başlangıç çocuğun yaşamında bir dönüm noktasıdır. Okula başlayan çocuğunuza nasıl yaklaşmanız gerektiğini Prof. Dr Haluk Yavuzer, "Çocuğunuzun ilk altı yılı" isimli kitabında söyle açıklıyor; Ülkemiz için okula başlama yaşı olan 72. ayda, okula başlayan çocuğa, anne-baba, önce "okul"a ve "öğretmen"e saygı duyarak, çocuğun öğrenme faaliyetini önemseyerek ve değer vererek katkıda bulunmalıdır. Ünlü Türk düşünürü Gazali okula başlayan çocuğu olan anne babalara şu öneride bulunur: "Okuldan döndükten sonra, çocuğun güzelce oynamasına ve okul yorgunluğunu gidermesine izin verilmelidir. Çocuğun oyundan alı konması ve devamlı öğretim yükü altında ezilmesi; onun kalbini öldürür, zekasını köreltir ve hayatı başına zindan eder. Hatta onu, dersten başını kurtaracak çare aramaya yöneltir." Anne- baba çocuğa öğrenmesi konusunda baskı yerine destekle yardımcı olmalıdır. Bu amaçla okula başlayan çocuğun hala oyun çocuğu olduğu akıldan çıkartılmamalı OYUN' a ve ÇALIŞMA' YA ayrı zaman ayırarak "Programlı Yaşam"a çocuk özendirilmelidir. Okuldan yorgun gelen çocuk, ev içinde basket potasına sünger top atarak ya da bahçede oynayarak, dinlendikten en az 1 saat sonra tekrar derse oturabilir. "Çok çalışmak" yerine "verimli çalışmak" ilkesi temel alınmalı, bunun için zamanı iyi kullanması, çocuğa öğretilmelidir. Anne, çalışma alışkanlığını kazanmakta olan çocukla aynı masayı paylaşmamalı, zaman zaman yanına gelerek ihtiyacı olduğu konularda sorularını cevaplamakla yetinmelidir. Okuldan gelen çocuk "bugün derste başarılı mıydın?" sorusu yerine "Günün nasıl geçti, hoş geldin" cümlesiyle karşılanmalı, ilgi alanı ders başarısı değil, çocuğun kendisi olmalıdır. Anne- baba, akşamları kitap okuyarak çocuğu okumaya özendirmeli, hafta sonları açık alanlarda ( koru, kır, deniz kıyısı) yürüyüş, balık tutma ya da sinema, tiyatro, maç gibi farklı etkinliklerle değerlendirilmelidir. Çocuk, özgüvenini kazanması için ders dışında kendisini kanıtlayabileceği etkinliklere (bale, herhangi bir enstrüman çalma, yüzme, resim kursu, basketbol, tekvando vb.) yöneltilmeli, bu yöneltmede temel ölçü ilgi ve yetenekleri olmalıdır.

OKUL ÇOCUĞUN YANINDA ELEŞTİRİLMEMELİDİR.

Okul disiplin olayları evde tartışılmamalıdır. Çocuk okula karşı soğutulmamalıdır. Okulca konulmuş yararsız kurallar varsa okul yönetimiyle konuşulmalı yada veli toplantısında dile getirilmelidir. Çünkü çocuğumuzun okulu sevmesi çok önemlidir. Unutmayın; insan sevmediği bir ortamdan hiçbir şey alamaz.

Okullarda çocuk başarısız olduğu zaman; "çalıştır, sıkıştır.." der kimileri. Böylece mengeneye alınan çocuk, ezilerek; silik, uydu bir kişilik yada mengeneden kurtularak aileye, okula ve topluma başkaldıran bir kişilik kazanmış olur.

                         KENDİLERİNE GÖRE ÇOCUKLARIMIZ NEDEN BAŞARISIZ OLUYORLAR?

Başarısız olan öğrencilere bunların nedenini sorduk. Öyle ilginç şeyler yazdılar ki biz bile hayret ettik. Bu çalışmamızın hem öğrencilerimize, hem anne-babalara, hem de öğretmenlerimize ışık tutacağını umuyoruz. Bütün cümleler öğrencilere aittir mümkün olduğu kadar orjinalini bozmamaya çalıştık.
ÖĞRENCİLERİN KENDİSİYLE İLGİLİ NEDENLER
. Çalışıyorum ama bir türlü anlamıyorum.
. Düzenli olarak ders çalışamıyorum.
. Derse karşı konsantre olmakta zorlanıyorum.
. Bazı derslere ilgisizim.
. Eve geç saatlerde vardığım için yorgun oluyorum.
. Oyun benim ders çalışmamı engelliyor.
. Fazla uyuduğum için derse zaman ayıramıyorum.
. Stres ders çalışmamı engelliyor.
. Bildiğimi zannedip, ders çalışmıyorum.
. Okulda yatılı okursam başarım artar.
. Not tutmayı beceremiyorum.
. Ailem okumamı istemese okula bile gitmem.
. Derse nasıl çalışacağımı tam olarak bilemiyorum.
. Kendime güvenim yok. Kendimi derslari başaracak yeterlilikte hissetmiyorum.

EV VE AİLE ORTAMI İLE İLGİLİ NEDENLER.

. Kardeşimle kavga ediyorum.
. Evde bilgisayar var çalışmamı engelliyor.
. Televizyon ders çalışmamı engelliyor.
. Eve gelen misafirler ders çalışmamı engelliyor.
. Evde bana ait bir odamın olmasını isterdim.
. Evde çok müzik dinlerim.
. Hep benden daha başarılı olanlarla karşılaştırılıyorum.
. Annemle babam geçinemiyorlar.
. Evimiz çok kalabalık, çalışamıyorum.

 

. ÖĞRETMENİN TUTUMU VE İZLENEN YOL İLE İLGİLİ NEDENLER

Öğretmenlerimiz derste çok sert davranıyorlar.
. Bazı öğretmenler, derslerini çok sıkıcı hale sokuyorlar.
. Öğretmenler öğrencilerine güven duymuyorlar.
. Öğretmenler bazı öğrencilerle daha yakından ilgineniyorlar.
. Deneme sınavlarının az olması sınava olan motivasyonumu azaltıyor.
. Bazı öğetmenler öğrencilerine çok kötü sözler söylüyorlar.
. Bazen öğretmenler ilgisiz davranıyorlar.
. Konular düzeyimize indirilerek anlatılmıyor.
. Anlamadığım yerleri çekiniyorum soramıyorum.
. Ödevler zamanımı çok alıyor.

YAKIN ÇEVRE VE ARKADAŞ İLİŞKİLERİNDEN KAYNAKLANAN NEDENLER

. Arkadaşlarım tarafından dışlanmış olmak
. Sınıf dikkate alınmamak ve kendime olan güvenimin azalması.
. Arkadaş grubuna girememek.
. Arkadaşlar arasında lakap takılması.
. Arkadaş grubunun kötü olması.
. Arkadaşlarımın ve çevremin okula ve derslere fazla önem vermemesi.
Sınıf arkadaşlarım her şeyi alaya, ve dalgaya alıyorlar.

Aşağıda çocuğunuzun okul başarısını arttırma adına uygulayabileceğiniz pratik öneriler sunuyoruz;

             ÇOCUĞUNUZUN OKUL BAŞARISINI ARTTIRMAK İÇİN YAPABİLECEKLERİNİZ

1- Sorumluluk duygusunu artırmaya çalışın
2- Yaşına uygun yapabileceği görevler verin
3- Başarılı olmuş kişileri ona sevdirin ve örnek gösterin
4- Kendine güvenmesini sağlayın
5- Okul arkadaşları ile iyi ilişkiler kurmasını sağlayın
6- Ondan yapamayacağı şeyleri istemeyin
7- Ona yaşından ve olduğundan daha küçükmüş gibi davranmayın
8- Onun ile birlikte vakit geçirin , kendini ifade etmesini sağlayın
9- Uygun olmayan arkadaşlarını onunla konuşun
10- Madde kullanımından uzak kalmasını sağlayın
11- Ders için yeterli vakit ayırmasında ona yardımcı olun
12- Onun okul başarılarını uygun bir şekilde ödüllendirin
13- Ona her zaman cesaret verin , destekleyin
14- Başarısızlıkları İçin konuşun , onu başarıya motive edin
15- Öğretmeni ile onun hakkında sık-sık iletişime girin
16- Öğretmeninin onun hakkındaki önerilerini dikkate alın
17- Hayatta düzenli ve programlı olmasına yardımcı olun
18- Onun stres faktörlerini hesaba katın , psikolojik durumuna dikkat edin
19- Aile içi huzuru ve sevgi ortamını onun için hazırlayın
20- Anne ve baba birlikte dersleri konusunda destek olun
21- Ders çalışma harici zamanlarda dinlenmesini sağlayın
22- Onu okumaya teşvik edin,okuma alışkanlığı kazanmasına yardımcı Olun
23- Ona uygun dikkatini dağıtmayacak bir ders çalışma ortamı hazırlayın
24- Dikkatini devam ettirme konusunda eksikliği olup olmadığını kontrol edin
25- Onun kapasitesinden daha fazla beklentilere girmeyin
26- Okulu sıradan bahanelerle aksatmasına izin vermeyin, bu durumu denetleyin
27- Derslerine engel olabilecek isteklerini uygun bir şekilde sınırlayın
28- Onu ders ve sınavlar konusunda paniğe sevk etmeyin
29- Her gün düzenli ders çalışmasını sağlayın
30- Düzenli öğünler , gıda alımı ve çeşitliliğini sağlamaya çalışın
31- Onun kabiliyetlerini yönlendirin ve gelişmesini sağlayın
31- Onunla mümkün olduğu kadar nitelikli zaman geçirin
32- Uyku düzeninin bozulmamasını sağlayın
33- Hafta sonları ve yaz tatillerinde yeterince dinlenmesini sağlayın
34- Okulda yolunda gitmeyen şeylere karşı uyanık olun
35- Yaşıtları ve başkaları ile onu kıyaslamayın
36- Onun ile okul ve dersler hakkında belli aralarda durum değerlendirmesi yapın
37- Onu arkadaşları ile rekabete sürüklemeyin
38- Çok aşırı ders çalışmasını sınırlayın
39- Onun hobilerini artırın, ders dışında hobileri ile ilgilenmesini sağlayın
40- Onun her zaman için yanında olduğunuzu devamlı hissettirin
41- Küçük problemler büyümeden zamanında müdahale edin
42- Ders çalışırken belli aralarla dinlenmesini sağlayın
43- Defter ve kitaplarını düzenli ve temiz kullanmasını sağlayın
44- Kapasitesinin altında uyarı düzeyi düşük bir sınıfta ise okul ile durumunu görüşün
45- Bazı derslerde birlikte çalışarak ona destek olun
46- Çocuğunuzun görme ve işitme problemi olup olmadığını değerlendirin
47- Beklenenin çok altında başarı durumunda özel öğrenme güçlüğüne dikkat edin
48- Sportif faaliyetler ile ders dışı dinlenmesini sağlayın
49- Okul içi sosyal etkinliklerde onu cesaretlendirin
50- Aileyi etkileyen stres etkenlerinin okul başarısını düşüreceğini unutmayın
51- Anne ve babanın yalnız birinin okul konusunda desteğinin tam olarak yeterli gelmeyeceğini , her iki ebeveynin birlikte gereken önemi vermesi gerektiğini unutmayın
52- Onun zihinsel yeteneğinin ezber ve taklide göre Değil , mantık ve üretkenliğe dayalı olması konusunda yönlendirin.

ANNE BABALARIN, ÇOCUKLARI HAKKINDA SIK OLARAK SORDUKLARI SORULAR VE CEVAPLARI

ÇOCUKLARIMIZ NEDEN YALAN SÖYLER?

***Çocuklar çevrelerini gözlemlerler sonra da gördüklerini taklit ederler. Eğer çocuğunuz yalan söylüyorsa mutlaka çevresinde yalan söyleyen kimseler vardır. Ya okuldaki arkadaşları, ya abileri,ya da siz . Kendisi bol bol uyduran bir çocuk bile, anne-babasının yalanlarına çok duyarlıdır. Aldatılmayı kolay bağışlamazlar. Örneğin, "Doktora gidiyoruz" diye gezmeye çıkan anne-babasından hesap sorarlar.
Bunun için çocuğunuzun yanında konuştuklarınıza dikkat edin "daha çocuktur ne olacak, ne anlayacak" demeyin.
Hikaye
Ali'nin babası yalanı hiç sevmez. Ve "Bizim evde en sevilmeyen şey yalandır." der hiç durmadan. Hatta kaç kez Ali'ye kızmıştır yalan söylediğini tespit ettiğinde. Yalanına her şahit oluşunda "Bu çocuk nereden öğreniyor yalan söylemeyi hanım" diye kızgın-kızgın homurdanır.
Bir gün telefon gelir babanın görüşmek istemediği birisinden. Telefona Ali bakmaktadır. Baba uzaktan Ali'ye el işaretiyle "Yok de, henüz gelmediğimi söyle" demektedir. Ali böyle söyler karşıdaki amcasına ama yalanda söyler çevresine..

***Gerçeği söylemenin başına iş açtığını görmek, çocuğu yalana yöneltir. Yalan kendini savunmanın en kolay aracı olup çıkar. Kişiler yalana kendilerini savunmak ve korumak için baş vururlar. Çocuk üzerinde kurulan baskı yalan söylemesine yol açar . Bunun için çocuğun kendini olduğu gibi ifade edebilmesi yani onun istek ve dileklerine kulak verilmesi çok önemlidir. Kişilik gelişimi adına da zaten böyle yapılması gerekmektedir. Çünkü çocuk üzerinde aşırıya giden otorite kurma ve katı kontrol, onu çekingen, soğuk ve korkak olmaya sevk eder. Bundan dolayı düşüncelerini ifade edemez ve anlaşılmaz hale gelir. Kaygılı ve tutarsız davranışlar sergiler. Çevresiyle uyumlu bir iletişim sağlayamaz. Neticede kendi dünyasına kapanır ve kendini toplumdan soyutlama yoluna gider.
Çocuk sık-sık yalana baş vuruyorsa durup düşünmek gerekir. Bu durumda, çeşitli nedenlere bağlı olarak, anne-baba ile çocuk arasındaki güven sarsılmış demektir. Ya çocuk anne-babasının beklentilerini karşılamakta güçlük çekiyor ya da ceza korkusuyla yalana sığınıyordur.Örneğin okul başarısızlığının bağışlanmadığı bir evde, çocuk kırıklı karnesini yitirdiğini söylüyor ya da babasının imzasını atıyorsa, ilişkiler çok gergin demektir.

MÜLKİYET ANLATIŞI ÇOCUĞA NASIL VERİLMELİDİR?

Bunu öğretmenin en iyi yolu, çocuğun kendisine ait eşyaları olmasını sağlamak ve yeterince büyüyünce kendisine harçlık vermektir. Çocuğun ayrı odası ve eşyalarını koyabileceği çekmecelerinin olması da tercih edilecek bir durumdur.
Çocuk ailesinin diğer bireylerine ait olan şeyleri alma girişiminde bulunduğu zaman, kendisine bunların kime ait olduğu hatırlatılmalıdır. Çocuk da bunları ancak izin verildiği takdirde ödünç alabileceğini öğrenmelidir. Böylece çocuk, başkalarının mülkiyet hakkına saygılı olmayı öğrenecektir. Ayrıca anne-babaların da iyi örnek olmak için başkalarına ait şeyleri izinsiz almamaları gerekir.

ÇOCUĞA SAYGI GÖSTERİLMEZSE NE OLUR ?

Ailede, çevrede ve okulda çocuğa saygı gösterilmiyorsa, çocuk kendine saygı duyamıyorsa; çocuk bu gereksinimi gidermek için başka bir yol arayacaktır. Örneğin; Bir çete içine katılabilir, yada kendini futbola verebilir. Böylece kendine saygı gösteren başka bir grup bulur, arkadaş edinir. Bulduğu insanlar ona saygı gösterseler ve onun önemli birisi olduğunu ona hissettirseler bile onu kötü yola sevk ettirmeyeceklerini kim söyleyebilir? O zaman bizler çocuklarımıza gereken saygıyı ve değeri onlara verelim ki; başkalarında bunları aramasınlar ve hayatlarında dönülmesi zor hataların içine sürüklenmesinler.

ÇOCUKLARIMIZ NEDEN KENDİNE GÜVENSİZ OLUYORLAR, ONLARA SORUMLULUK BİLİNCİNİ NEDEN VEREMİYORUZ?

Söylediklerine aldırış edilmeyen, fikrini belirtmeyen ve belirttiği zaman sürekli eleştirilen veya sürekli düzeltilen çocuk başka nasıl olabilir ki ? Tabi ki böyle bir çocuk ya suskun, içine kapanık ve güvensiz
Yada huysuz ve saldırgan olacaktır.

Hikaye:

İYİ NİYETLE.

İyi niyetli ve yardım sever bir arkadaşımla bir gün doğada gezerken, kozasından çıkmaya çabalayan bir kelebek gördük. Kelebek kozanın lifleri arasından sıyrılmaya çabalıyordu. Yardım sever arkadaşım hemen kelebeğin imdadına koştu. Dikkatlice kozanın liflerini sıyırdı, kozayı araladı ve kelebeğin fazla çabalamadan kozadan çıkmasını sağladı. Ancak kelebek kozadan kolaylıkla çıktıysa da, biraz çırpındı ve uçamadı. Yardım sever arkadaşımın göz ardı ettiği gerçek şuydu: Kanatlar ancak kozadan çıkma çabalarıyla güçlenir ve uçuşa hazırlanır. Kelebek kendini kurtarma çabalarıyla aslında kaslarını geliştirmekte, kendini ayakta tutacak, güçlü kılacak, uçmaya hazırlayacak hareketleri çabalarıyla öğrenmekteydi. Yardım sever arkadaşım işini kolaylaştırarak kelebeğin güçlenmesine engel olmuştu. Kelebek hiçbir zaman özgürlüğü tanımadı, Hiçbir zaman gerçekten yaşayamadı.
Gerçek sevgi çocuğun her şeyini kolaylaştırmak mı, yoksa çabalarına saygı göstererek gelişmesine, hayata hazırlanmasına ve sürekli bize güveneceğine, kendine güvenmesine olanak sağlamak mı?

Çocuğunuza her şeyi hazır olarak vermeyin; yoksa sürekli yardım bekleyen, kendi beceri ve yeteneklerine güvenmeyen bir insan haline gelir.
Güveni arttırmak için neler yapılmalı ?
1- Çocuğun kendisini ifade etmesine müsaade etmek, onu dinlemek çok önemlidir.
. Çocuk: "Anne kazağımı çıkarayım mı terleyeceğim şimdi?
Anne: "Hayır hava soğuk. Üşürsün sonra!
Çocuk: "Ama anne üşümüyorum ki!
Anne: "Sus bakayım. Hasta olunca senle mi uğraşacağım!"
. Çocuk: "Baba çalıştığım halde bir türlü anlayamıyorum."
Baba: " Kendini vermiyorsun ki anlayasın."
2- Çocuktan yaşı ve kapasitesi dışında davranışlar beklememek gerekir.
. Üç yaşındaki çocuktan misafirliğe gittiklerinde iki saat sessizce oturmasını beklemek yanlıştır. Eğer çocuk bunu başarabiliyorsa o çocukta bir problem vardır.
. Üç yaşındaki çocuğun üstüne dökmeden yemesini istemek yanlıştır. Döküyor diye ona kızmamak, onun yerine yedirmemek gerekir.
3- Sorumluluklar yüklemek ve bunları başarmasını sağlamak gerekir.
. Ona telefon, su, elektrik paralarının düzenli yatırılmasından sorumlu kılabilirsiniz.
4- Çocuğun çabasını övmek ve yüreklendirmek gerekir.
. Sonuca değil, sürece ödül verin. Göreceksiniz sonuç kendiliğinden zamanla gelecektir. ( Takdir alırsan yada teşekkür alırsan; sana şunu alacağım deme yerine çalışmasını, gayretini ödüllendirmek gerekir. Zaten o zaman başarı kendiliğinden gelecektir.)
. Çocuğunuz bir resim yapmış size gösteriyor. Onun resmini inceleyip " Ne kadar güzel olmuş, aferin sana" demek hatta bunu eşineze de gösterip onun da desteğini sağlamalısınız Bu durum ona bir şeyler başarabildiğini gösterecektir ve çocuğunuz kendine güven duyacaktır.
5- Başarısızlığını kişiliğiyle bağdaştırmamak ve başarısızlığından ders çıkarmasını sağlamak gerekir.
Çocuğunuzun Kendi Özgüvenini Arttırmak İçin Yapılacaklar
1- Ona sık- sık söz hakkı verin
2- Kendini ve duygularını ''ne düşünüyorsun , nasıl hissediyorsun'' gibi sözlerle anlamaya çalışın
3- O konuşurken onun yüzüne bakın ve ciddiye alındığını hissettirin
4- Onun fikirlerine değer verdiğinizi hissettirin
5- Onun olumlu davranışlarını kesinlikle takdir edin
6- Yaşına uygun görevler verin
7- Verilen görevlerden sonra başarısını takdir edin
8- Onun için zaman ayırın
9- Onun ile değişik konularda sohbet etme ortamı oluşturun
10- Onun korku ve endişelerine saygı duyun
11- Aşırı eleştirici olmaktan ve yargılayıcı davranmaktan kaçının
12- Hatalı davranışlarını konuşarak uyarın ve ona doğru olanı anlatın
13- Başkaları yanında onu küçük düşürmeyin
14- Onun başarısızlıklarını büyütmeyin
15- Başkaları ile onu kıyaslamayın
16- Kabiliyetlerini fark edin ve teşvik edin
17- Onu sosyal ortamlarda bulunmaya cesaretlendirin
18- Topluluk içerisinde söz almasını teşvik edin
19- Onu çocuk olarak görmeyip , varlığını önemseyin
20- Yaşına uygun oyun faaliyetlerini destekleyin
21- Onu sık-sık sevdiğinizi söyleyin.
22- Onun için önemli olan şeylere sizde önem verin
23- Onun önemli günlerini unutmayın
24- Aile için vazgeçilmez bir kişi olduğunun altını çizin
25- Onun yerine yapması gereken şeyleri siz yapmayın
26- Onun aile içi bağlarının kuvvetlenmesini sağlayın
27- Olayları hep olumsuz değerlendirmeyin
28- Onun okul hayatına ve eğitimine önem verin
29- Sadece onun için ayırdığınız zamanlar olsun
30- Onunla beraber sosyal aktivitelerde bulunun
31- Yanlış ve uygunsuz cezalandırmadan kaçının
32- Ondan beklentileriniz çok aşırı olmasın
33- Onun farklı ve gelişmekte olan kişilik yapısı olduğunu unutmayın
34- Onun için mutlu ve huzurlu bir aile ortamı sağlayın
Onun aile içi herkesle olan bağlarının kuvvetlenmesini sağlayın Unutmayınız ki bu günün çocukları ,yarınların büyükleri olacak, çocuğunuzun bu günden davranış ve kişilik gelişimi iyi yönlendirilirse , gelecekte hem onun hem sizin açınızdan ideal olan gerçekleşmiş olacaktır.

                     ÇOCUĞUM DEVAMLI YANIMIZDA YATMAK İSTİYOR NASIL VAZGEÇİREBİLİRİZ ?

Çocuklarda anne babanın yanında yatmak isteme bazı psikiyatrik durumlarda görülebilir.Bu durumda çocuğun aşırı bir korku hali , yalnız kalmak istememe , uykusunda sık sık sayıklama ve korkulu rüyalar , anne babaya bir şey olma korkusu , iştah değişiklikleri , ufak tefek uyaranlara karşı aşırı tepki verme , sese ve gürültüye hassasiyet ve bunun gibi bazı durumlar eşlik edebilir. Bu durumda çocuğa psikiyatrik yardım ve destek gerekir. Yukarıda sayılan durumların eşlik etmediği isteklerde ise çocuğun bu davranışı uygun bir şekilde yönlendirilmelidir. Genellikle bu durumun uygun olmadığı yaşına uygun psikososyal gelişim için ayrı yatakta ve odada yatması gerekliliği çocuğa anlatılmalıdır. Bu açıklamadan sonra basamak basamak çocuğun odasına geçmesi sağlanır. Bu basamaklar önce anne babanın yatağından ayrı yatma (aynı odada) , daha sonra farklı odada yatma şeklinde sağlanmaya çalışılır . Her basamaktan sonra çocuğun davranışı takdir edilip , ödüllendirilir. Çocuğun yalnız kalmaktan korktuğu durumlarda , anne veya baba çocuğu uyumadan önce yatağına götürür . Masal anlatarak veya bir miktar onunla konuşarak sakinleşmesini ve ortama uyum sağlamasını kolaylaştırır. Odanın kapısı açık tutulur ve çocuğun bu şekilde kendi odasına adaptasyonu sağlanmaya çalışılır. Çocuğun anne babanın odasında yatması ise sıradışı durumlarda ve eşlik eden stres faktörleri döneminde geçici olarak izin verilebilir. Ama bu durumun geçici oldugu asıl yerinin kendi yatağı ve odası olduğu izah edilmelidir. Bu gibi durumlarda eşlik edebilecek psikiyatrik problemler unutulmamalı , çocuğun yaşına uygun psikososyal gelişimi açısından bu ve buna benzer tutumlar,dengeli ve sevgi dolu yönlendirmeler ile zaman geçirilmeden çözümlenmeye çalışılmalıdır.


 
 
İLGİNÇ BİLGİLER
PRATİK BİLGİLER
HIZLI OKUMA
SOSYAL BİL. SUNULARI
GÖRSEL SANATSUNU
MATEMATİK SUNULARI
BEDEN EĞİ. SUNULARI
6.SINIF DÖKÜMANLARI
7.SINIF DÖKÜMANLARI
8.SINIF DÖKÜMANLARI
ZEKA SORULARI
FEN VETEK. SUNULARI
İNGİLİZCE SUNULARI
TÜRKÇE SUNULARI
SATRANÇ SUNULARI
ÇANAKKALE
İNGİLİZCE ÖĞREN
SATRANÇ OYNA
ONLİNE-PHOTOSHOP
OKUL BAŞARISI
TEST ÇÖZME TEK.
SATRANÇ OYNA ÖDEV KAPAKLARI FEN ANİMASYON
MASALLAR HIZLI OKUMA SINIF İÇİ OYUNLAR
ATASÖZLERİ MASALLAR DERS ÇALIŞMA TEKNİKLERİ
BİLGİSAYAR EĞİTİMİ
İSTİKLAL MARŞI
ATATÜRK İLKELERİ
ATATÜRK İNKILAPLARI
PERFORMANS GÖREV
PERFOR-PROJE LİSTESİ
PROJE GÖREVLERİ
YAZILILAR4-8
MEVZUAT  
DERS ÇALIŞMA
EĞİTİCİ VİDEOLAR
ŞİİR DİNLE
KELOĞLAN  MASALLARI  İZLE
ŞİİRLER
SUNULAR
DERS ANLATIMI SUNULARI
NOKTALAMA İŞARETLERİ
ÖZEL EĞİTİM
KANUNLAR
MANDALA ÇALIŞMALARI
 
 
 

ÇOCUĞUM YEMEK YEME KONUSUNDA BANA ZORLUK ÇIKARIYOR NE YAPMALIYIM?

Yemek olayını bazı çocuklar annelerine karşı koz olarak kullanabilirler. Genelde çocuklar anne babayı yönlendirebildikleri konularda ısrarcı olarak o konuda problem çıkarırlar. Bazı durumlarda anne babanın yanlış tutumu bu durumun pekişmesine neden olur. Normalde bir yaşından sonra çocuğun sofraya erişkinler ile beraber oturması ve yaşına uygun yemekleri yemesi beklenir. Belli bir dönem sonra yemek alışkanlığı gelişir. Çocuğun çok yönlü beslenmesi açısından , normal sosyal gelişimi açısından , psikomotor gelişimi açısından bu durum önemlidir. Bazı annelerin "çocuğum yemek yemiyor" diye çocuğa ısrarcı ve yanlış tutumları da bu davranış probleminin pekişmesine neden olur. Genelde bedensel ve psikiyatrik problem olmadıkça her çocuk acıkır ve öğün vakti geldiğinde yemeğini yer. Ama çocukta istahsızlık gerçekten var ise o zaman bazı hastalıkları düşünmek gerekir. Yemek yeme konusunda anne babalara şu tavsiyelerde bulunacağız ;
1- En başta öğün vaktine bir iki saat kala dönemden itibaren çocuğa kesinlikle ufak tefek gıda vermeyin ,
2- ikinci olarak yemek konusunda çocuk sofraya çağırılmalı ,tabak önüne konduktan sonra kesinlikle iki -üç kereden fazla yemek yeme konusunda ısrar edilmemeli ,
3- üçüncü olarak yemek yeme konusunda çocuk ile çok fazla konuşulmamalı . Unutmayınız ki yemek yeme o çocuğun sıra dışı yapması gereken bir olay değil, onun fizyolojik bir ihtiyacı . Bu yaşamsal ihtiyacı ve zevkle yapılması gereken bir şeyi işkence haline getirmemeli .
4- Bir başka nokta da yemek yapmadan önce çocuğun fikri (yemek çeşidi konusunda) alınabilir. Önemli besin kaynaklarını alması için aynı tür yemek deşiğişik şekiller ile önüne getirilebilir. Aynı zamanda iştahı azaltan bol şekerli bisküvi ve çikolataları belli miktarda alması sağlanabilir. Bütün bu önlemlere rağmen devam eden iştah problemlerinde , doktora başvurarak altta yatan (varsa ) nedeni bulmak gerekebilir.

                   ÇOCUĞUM GECE KALDIRMAMA RAĞMEN ALTINI ISLATIYOR NE YAPMALIYIM?

Altını ıslatma anne babaların en çok karşı karşıya kaldıkları problemlerin başında gelir. Özellikle belli bir tuvalet eğitimini aldıktan ve tuvalet alışkanlığı kazandıktan sonra , çocuğun altını ıslatmaya başlaması daha çok psikolojik nedenleri akla getirir. Eğer her hangi bir stres etkeni var ise bu durum görülebilir. Ancak çocuk bebekliğinden beri hiç tuvalet kontrolü sağlayamamışsa , o zaman genetik ve bedensel etkileri dışladıktan sonra psikolojik etkilere bakmak gerekir. Çocuğun altını ıslatmaya başlamasında anne babalar endişeye kapılmadan çocuğun durumunu gözden geçirmelidirler. En önemlisi bu çocuğun herhangi bir stres etkeni var mı yok mu (kardeş doğumu, anne baba geçimsizliği , arkadaş sorunları , okula veya kreşe başlama ,göç , yakın kaybı ,anne babadan ayrı kalma , kronik hastalıklar , doğal afetler vb.) bu değerlendirilmeli ve stres etkeni ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır. Burada yakın geçmişte somut olarak gördüğümüz bir örneği vermek istiyorum . Adapazarı'nda deprem sonrası bir kısım çocukta daha önce olmamasına rağmen altını ıslatma probleminin oluştuğunu gözlemledimledik. Bu durum yaşanan olayın stresine verilen çocuğun psikolojik bir reaksiyonu idi. Çocuğun sevgi ihtiyacı var ise ilgi çekmek için bu problemi çıkarabilir. Özellikle bu durumla birlikte daha çok dikkat çektiğinin farkına varan çocuk davranışında ısrarcı olabilir. Yeni doğan kardeşinin durumunu gözlemleyen ve ona yönelik ilgiyi gören çocukda da bu türlü bir davranış görülmekte. Çocuğun bu davranışını altına bez bağlamak destekleyeceği için bu türlü bir tavırdan kaçınılmalıdır. Anne baba çocuğu aşırı cezalandırıcı ve suçlayıcı bir tavırdan kaçınarak bu durumu onun ile konuşmaları uygun olur. Çocuğun altını ıslatmadığı zaman takdir ve övgü dolu sözler söylenmelidir. Ufak bir çizelge ile çocuğa bulut ve güneş çizdirmek de duruma yardımcı olur. İdrar yolu infeksiyonlarında çocuğun idrarını tutamama durumu söz konusu olabilir .İdrar yolu infeksiyonu çocuğun altının ıslak kalmasına bağlı olarak da ikincil olarak gelişebilir .Bu durumu anne babaların gözardı etmemeleri gerekir. Israr eden durumlarda altta yatan neden ve genel durumu değerlendirmek için doktor yardımı gerekebilir. Çocuğun yaşına uygun , normal psikososyal gelişimi için bu durumun tedavi edilmesi gereklidir.

ÇOCUĞUM AŞIRI HAREKETLİ BUNUN NEDENİ NE OLABİLİR?

Bazı çocuklar yaşıtlarına göre aşırı hareketli olabilirler. Bu durumun bir çok nedeni olabilir. Genelde aşırı hareketli çocuk denince aklımıza hiperaktif çocuklar gelir. Çocukta aşırı hareketlilik her ortamda oluyor yer ve zaman dinlemiyorsa o zaman hiperaktiviteden şüphelenmek gerekir.Bu durumda çocukta dikkat eksikliğininde eşlik edip etmediğine bakılması gerekir. Aşırı hareketli çocuklar devamlı kıpır kıpırdırlar , yerlerinde duramazlar , sanki bitmez bir enerjileri var gibidir. Genelde aşırı hareketli çocukların durumu okula başladıkları dönemde belirgin bir şekilde farkedilir. Öğretmenden sık sık uyarı alınması ile anne baba olayın farkına daha da iyi varır. Bu durum çocuğun sosyal ilişkilerini ve ders başarısını etkiler. Normalde belli bir kapasitede olan bu çocuklar ders başarısızlığı ile karşımıza gelirler. Aşırı hareketlilik durumu çocuğun sıkıntı ve problemlerine bağlı da gelişebilir. Bu durumda çocukta sıkıntıya ikincil olarak gelişmiş yerinde duramama, hareketlilik artışı görülür. Altta yatan sıkıntının ve stres etkeninin halledilmesi ile çocuğun bu hareketliliğinde azalma görülür. Bu çocukların genelde anne ve babalarında da buna benzer bir hareketlilik çocukluk dönemlerinde olabilir. Bu türlü çocuğu olan anne babaların olaya gayet sakin yaklaşarak , bu hareketliliği ve çocuğun psikososyal gelişimini iyi yönlendirmeleri gerekir. Aşırı hareketliliği yüzünden çok eleştirilen ve sosyal ortamlardan dışlanan çocuklarda , başka psikiyatrik problemlerde oluşabilir. Bu çocukları sportif faaliyetlere yönlendirmek , onları olumlu ve faydalı uğraşlarla meşgul etmek , enerjilerini bazı hobilere kanalize etmek, dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu varsa tedavisini sağlamak önemlidir.

ÇOCUKLARIMIZI CİNSEL HAYAT KONUSUNDA AYDINLATMAMIZ GEREKLİ Mİ?

Anne babaların genelde kendilerini çaresiz hissettikleri konuların başında çocukların cinsel gelişimi ve bu konuda çocuğun gösterdiği davranışlar ve konusmalarıdır. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki çocuğun normal psikososyal gelişimi içerisinde araştırma , merak ve bununla birlikte öğrenme çok önemli bir yer tutar. Yani bu konuda anne babaların çocuklarını doğru bir şekilde yönlendirmeleri ve çocuğun normal gelişiminde ve ileriki hayatında sıkıntı olmaması için gerekli adımları atmaları gerekir.
Eğer çocuk, doğum cinsiyet farkı, ana ve babanın rolu gibi konuları ana-babasından öğrenemezse, başka kaynaklardan cevap aramaya başlayacaktır. O zaman sonuç hiç de istendiği gibi olmayabilir. Çocuğun merakını mutlaka yetkili biri karşılamalıdır.
Çocuklar genelde 2-3 yaşlarından itibaren ilgilerini önce kendi cinsel organlarına ardından çevredeki cinsel konulara yöneltirler .Bu normal bir psikososyal gelişim sürecidir. Bununla birlikte bu konular ile ilgili anne babaya sorular gelir. Anne babalar çocuğa "nereden geldiği" konusunda bilgi vereceğine susar. Çocuk davranışlardan soru sormaması gerektiğini hisseder. Sorusuna cevap aldığı kimi zaman, ana-babanın konuşma biçimleri, esrarlı ses tonları bu konuyu açıklamada serbest olmadıklarını ortaya koyar. Bu tavır çocuklarca "bununla ilgilenmek yasaktır" diye anlaşılır. Bu da çocukların merakını iki kat arttırır, araştırmalarını derinleştirir.
Bu sorular konusunda anne babalara temel olarak şunu öneriyoruz; Çocuğun yaşına uygun bir şekilde merak edilen konuyu veya yapılan davranışı açıklamaya çalışmak gerekir . Ama asla yalana ve anlaşılmaz yollara başvurmadan, sade ve anlaşılabilir örneklerle bunu anlatmaları gerekir . Bu açıklamalarda çocuklar ancak yaşları ve birikimleri ölçüsünde bir şeyler anyalabilirler. Anne babaların sorular karşısında paniğe düşmesi , cevap vermemesi veya çok karışık açıklamalar yapması , çocukları daha da meraklandırır ve bu konuyu halletmez. Anne babaların çocuğu bu konularda terslemeleri veya çocuğun sorusu karşısında çocuğa gösterilen yanlış ve kırıcı tavirlar çocuğun cinsel gelişimini kötü yönde etkiler.
Çocukların cinsellikle ilgili sordukları sorulara eksik yada kaçamak cevaplar vermek toplumumuzda neredeyse bir gelenektir. Bazende bu cevaplar iyi niyetli, ama beceriksizcedir. "Nasıl doğduğunu soran bir küçük kıza, annesinin, bir çocuğu olduğu zaman duyduğu sevinç yerine, çektiği "korkunç sancıları" anlatması gibi. Televizyonla birlikte günümüz çocukları her şeyden haberdar olsa da, leyleğin getirdiği, kapının önünde bulunduğu, lahanadan çıktığı masallarıda hala yaygındır. Doktordan ya da "çingenelerden alındığı" masalı da.
Bu sorular ve aşamalar genelde her çocuk için ayrı zamanlarda gelişir ve çevre faktörleri ile değişir. Örneğin başka bir anneyi çocuğuna süt verirken gören çocuk bu konuda merakını anne babasına yönelik sorulara ve oyunlarına yansıtır. Bu konudaki merakının giderilmesini bekler. Bu durum onun normal bir sürecidir. Anne babalar çocuklarının bazı davranışlarını uygun olmayan davranışlar olarak algılayabilirler. Örnegin 2-3 yaşındaki çocuğun kendi cinsel organı ile oynaması (çok aşırı olmamak şartı ile ) , evde çıplak dolaşmaya çalışması , annenin ve babanın veya başka insanların cinsel organlarını merak etmesi normal sınırlarda sayılır. Bu türlü davranışlar çocuk yargılanmadan ve suçlanmadan yönlendirilmeye çalışılmalıdır. Olur olmaz yerlerde olmayan cinsel davranışlar sergileyen çocuklar ile bu durum yine aynı hassasiyet gösterilerek konuşulmalı ve bu durumun uygun olmadığı anlatılmalıdır. Çocuğun bazı davranışlarına aşırı tepki ortaya koymak ve aşırı önemsemek o davranışı pekiştirir. O nedenle aşırı tepkiden kaçınmak ve o davranışı aşırı derecede büyütmemek gerekir. Çocuğun başkalarının cinsel organlarına ilgi göstermesi durumunda buraların kişilere özel yerler olduğunun ve bu durumun karşıdaki kişiyi rahatsız edebileceği söylenmelidir. Aynı şekilde kendisinin de özel yerlerine başkalarının dokunmasının da yanlış olduğunu ve bu konuda kişilere saygı gösterilmesi gerektiği anlatılmalıdır.
Çocuğun bazı konularda gereğinden fazla bilgilendirilmesi ve uygun olamayan bazı şeyleri görmesi , çocukta cinsel olarak çok erken uyarılara neden olabilir. Bu durum çocuğun cinsel gelişimi açısından mahsurlu olabilir. Çocukların cinsel eğitimi ve süreci yaşa uygun alınan bilgiler ve öğrenilen konular ile ergenlik yıllarına kadar sürer . Bu durumda kız çocuklar için anne , erkek çocuklar için baba iyi bir öğretici olur. Eğer bazı konularda gerekli eğitim verilmez ise çocukta etraftan duyduğu yanlış şeyler veya gereksiz bilgiler ile kendisini sıkıntıya sokabilir. Eksik kalan eğitim ve bilgilendirme çocukta yanlış düşüncelere , korkulara ve ilerleyen yıllarda sorunlu bir cinsel gelişime neden olabilir. Çocukların gelişimi sürecinde cinsel konular veya yaşa uygun meraklar yerini anormal ve çok abartılı uygun olmayan cinsel davranışlara bırakırsa veya bu durum çocuğun oyunlarında çok farklı ve sıradışı bir şekilde ortaya çıkarsa , o zaman bazı sorunlar var demektir. Bu durumda anne baba veya başka birinin yaşa uygun olmayan cinsel eğitiminin veya küçük bir ihtimal de olsa çocuğa yönelik cinsel istismarın olabileceği akla gelmelidir. Bu konuda anne babaların uyanık olmaları gerekir. Bir çocuk psikiyatristi ile durumu değerlendirmeleri gerekir.

ÇOCUĞUMUN YERİNE BAZI KONULARDA BENİM DEVREYE GİRMEMİN SAKINCASI VAR MI ?

İnsanoğlu ilk doğduğu günden itibaren devamlı olarak kendi kabiliyet ve becerilerini geliştirme süreci içerisindedir. Buna bağlı olarak doğustan var olan mevcut kapasite özellikle hayatın ilk yıllarındaki çevresel ve fiziksel etkenlerinde devreye girmesi ile hızlı bir gelişme gösterir. Her birey yaşına uygun gelişme dönemlerini sağlıklı bir şekilde geçerek, gerek motor becerilerini , gerek sosyal gelişimini , gerekse dil gelişimini çocukluk döneminde hızlı , daha sonra giderek yavaşlayan bir şekilde devam ettirir. Bu sınıflamalardan (motor , dil , sosyal gelişim ) her birinin uygun ve tam olarak gelişmesi için bazı yönlendirmelerin yapılması ve bazı çevresel şartların sağlanması gerekir. Konunun bir çok ayrıntıları olmakla birlikte şu anda kısmı olarak değinilecektir. Özellikle çocuk bakımında söz sahibi olan annelerin çocuk üzerindeki davranış şekilleri çocuğun gelişimi açısından çok büyük önem arz etmektedir. Bazı anneler çok aşırı derecede çocukları ile ilgilenirler , Bu durum çocuklarıyla hiç ilgilenmeyen annelerin durumu kadar çocuk için sıkıntılı olabilir. Genelde aşırı koruyucu ve kollayıcı anne babalar olmak üzere bazı ebeveynler çocuğun üzerine o kadar düşerlerki onun yaşına uygun gelişiminin de önüne geçerler . Çünkü çocuklar bu derece kendisinin yerine bazı şeyleri düşünen ve yapan anne babalar veya başka birisi olduğundan kendileri kabiliyet ve becerilerini kullanmaya gerek duymazlar . Çünkü bu durum onlar için daha kolay olmaktadır. Çocuğun yaşına uygun olarak kendi başına yemek yemesinden tutun , giyinmesi , okul dersleri , ev içerisindeki etkinlikleri gibi bir çok konuda anne babalar onların yaşına uygun yapabilecekleri noktalarda gereksiz yere devreye girerek çocuğun hem psikolojik olarak hem kabiliyet olarak uygun atılımları yapmalarını engellerler. Bu nedenle anne babalar çocuklarının normal gelişimini sağlamak için en başta onların yaşlarına uygun davranmaları ( bebeksi tavır ve hareketlere prim vermemeleri ) gerekir. Şurası unutulmamalıdir ki Çocukların yaşlarına uygun rol almalarını yada almamalarını anne babaların onlara çizdiği rol belirler. Çocukları yerine bir çok davranışı üstlenen ve onların yaşına uygun sorumluluklar almasını sağlayamayan anne babalar , çocuklarına iyilik yaptıklarını zannetmelerine karşın , onların kabiliyet ve becerilerini kısıtladıklarının farkında değildirler. O nedenle gerek psikososyal gelişim gerek bedensel gelişim için bu durum önemlidir. Çocuğun yapması gereken aktiviteler ve görevlerin başlangıcında çocuğa yardımcı olmak uygun olur ama bu yardımın devamlı o görevi üstlenme şeklini alması ise zararlı olur. Yaşından daha büyük sorumluluklar vermekte aynı şekilde diğeri kadar sakıncalı olabilir. Anne babaların sağlıklı bir biyopsikososyal gelişim için bu dengeyi sağlamaları gerekmektedir.

 

ÇOCUĞUMUN DAVRANIŞLARINI AŞIRI KONTROL ETMEMİN NE GİBİ SAKINCALARI VARDIR?

Bazı anne babaların düştüğü en büyük hatalardan birisi de çocuklarını çok aşırı kontrol ve disipline etmeleridir. Bu genelde çok titiz ve hassas anne baba kişiliğinin olması durumunda karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bazı anneler çocukları hakkında her an ne yapıyor , ne ile meşgul oluyor , acaba bir problem var mı , bir şey olursa , başına bir iş gelirse ve buna benzer düşüncelerle devamlı çocuklarını düşünmekte ve çocuklarını her an kontrol etmeye çalışmaktadırlar . Elbetteki her anne baba belli ölçülerde çocuğuna sahip çıkmalı ve çocuğunun o an nasıl bir durumda olduğunu merak etmelidir. Ama bunun ölçüsü çok fazla kaçırılırsa ve çocuklar çok aşırı kontrol edilemeye çalışılırsa , sıkıntının asıl önemli bir kısmını çocuklar çekmektedir. Yani çocuk her an kontrol edilme hissi ile yaşamakta bu da onlarda müthiş bir şekilde bir kaygı ve gerginlik oluşturmaktadır. Acaba hata yapar mıyım , acaba annem görür mü , acaba bu iş konusunda annem ne der , acaba bu yaptığım için eleştirilir miyim gibi düşüncelerle çocukların bu kontrol durumuna reaksiyon olarak kaygıları daha da artmaktadır . Hatta bu durumu bazen o kadar ileri boyutlarda görmekteyiz ki , bu kontrol ve bağımlılığa alışan çocuk annesinden ayrıldığı zaman sanki başına kötü bir şey gelecekmiş gibi endişe duyabilir. Bu durum onun ileride ayrılık kaygısı göstermesine de neden olabilir. Annenin kaygısı ve endişesi çocuğuda anlamsız bir şekilde kaygı ve sıkıntıya sokabilir . O nedenle anne babaların çocuklarını belli ölçülerde kontrol etmeleri , onların bazı hatalarını görmezden gelmeleri ( devam etme durumunda önlem almak şartı ile), onları bazı zamanlar kendi hallerine bırakmaları, her an nerede ne yapıyor düşüncesinden vazgeçmeleri , onlar için aşırı kaygı ve endişeye girmemeleri , çocuğun ufak tefek yanlışlarını tespit edip çocuğun yüzüne vurmamaları uygun olur. Bu aşırı kontrol ve anne babaların aşırı disiplin ile beraber mükemmelliyetçi tavırları, çocukları anne babanın sözlerine karşı pasif bir direnç ve yalana itebileceği gibi çocuklarda tik , tırnak yeme , konuşma sorunları , altını ıslatma, altını kirletme vb gibi kaygı belirtilerine de yol açabilir. Anne babaları çocuklarını kontrol etme konusunda bu dengeyi iyi ayarlamaları gerekir. Aynı zamanda çok kontrol edilen ve çok eleştirilen çocuklarında kendi özgüvenlerinin eksik kalacağını ve sosyal olarak çekingen olabileceklerini ve anne babalarının bu aşırı kontrol ve isteklerinin de onları strese itebileceğinin hiç bir zaman unutulmaması gerekir. Her çocuğun kendi halinde olması gereken zamanların olduğu da unutulmamalı ve çocukların kontrol ve takibi onları bunaltmayacak ve kaygıya itmeyecek derecede olmalıdır.

ANNE VE BABANIN ÇOCUĞA FARKLI YAKLAŞIMLARINDA NE GİBİ SAKINCALAR VARDIR?

Anne-babalar, özellikle disiplin konusunda görüş birliğinde olmaya ve çocuğun yanında tartışmamaya özen göstermelidir. Aileden biri çocuğa sert davranırken, diğeri yumuşak davranmaya yeltenirse, çocuğun kişiliği dengeli gelişemez. Çift yönlü davranış çocuğu yalancılığa ve iki yüzlülüğe iter. Kendine güvenini azaltır ve başarısını düşürür.
Genelde anne babalar çocuğa davranışta tek bir çizgiyi tutturmakta zorlanırlar. Elbetteki anne babanın farklı kişilik yapıları , yetişme tarzları , anlayışları ve değişik farklılıkları olacaktır . Bu çocuğun yetişme ve zeka gelişiminde iyi yönde katkılar sağlayabileceği gibi .

0-6 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİŞİMSEL ÖZELİKLERİ

0-6 ÇOCUĞUN GELİŞİMSEL ÖZELİKLERİ 1.AY

Yüzü koyun yatırıldığında başını kontrol etme çabası içindedir. 4.haftada tutabilir ve kaldırabilir. Eli kapalıdır. Avucunun içine küçük bir nesne dokundurulduğunda sıkıca yakalar. Yüksek sese tepkide bulunur. Göz, yakın bir nesne üzerine kısa süre sabitleşebilir. Parlak renkler ve şematik şekiller üzerinde, gözün biraz daha fazla kaldığı izlenebilir.

1-4 AYLARDA

Omuz ve baş kontrolü görülmeye başlar. 3. ve 4.aylar içinde desteklendiğinde kısa bir süre oturabilir. Başını dik tutabilir. Kollarına dayanarak doğrulabilir. Görme duyusu gelişmiştir. Yatay hareket eden nesneleri izleyebilir .Göz ilgisini çeken nesneler üzerinde daha uzun süre kalır. Görme ve işitmenin işbirliği görülür. Sesin geldiği yöne bakar.Çevreye ilgi artar, Esas sesleri taklit etme yeteneği gelişmiştir. Yakaladığı bir hareketi durmadan tekrar eder. Çıngırağı hızla sallayınca ses çıkardığını fark eder. Avuç içi ile yakalar. Her şeyi ağzına götürür. Eller hafif açıktır.

4-10 AYLARDA

Sırt üstü durumundan yan yatmaya geçebilir. Emekleme denemesi 5. ayda görülür.7. ayda, sürünme ve emekleme gelişir.8.ayda tam dönüş görülür. Uzatılan nesneyi yakalamaya çalışır. Aynı ay içinde hangi elini seçtiğini belli edebilir. Sonra bu eli değiştirebilir. Katı mamaları,4.ayın sonu ve 5.ay içinde yiyebilir. Anlamlı sesler ve heceler çıkarmaya başlar, taklit yeteneği gelişmektedir.Destekle oturabilir. Omuz ve baş kontrolü gelişmiştir. 7.ay içinde desteksiz oturma görülür. Yardımla ayakta durabilir. Tutunarak durma 9. ve 10. Ayda  görülür Emeklemede ustalaşmıştır. Göz ve el koordinasyonunun başlangıcı 4. aya rastlar.6.ay içinde tanıdık ve yabancı yüzleri ayırt etme başlar. Seçicilik görülür.Objeleri bir elinden diğerine geçirebilir

10-12 AYLARDA

Yardımsız ayağa kalkabilir. Tutunarak yürür. Erken yürüme görülebilir. Ortalama yürüme zamanı 13-15 aylar arasıdır. Yatma durumundan oturmaya geçebilir. Düşmeden, eğilebilir. Çevrede gördüğü davranışları taklit edebilir. Parmaklarını deliklere sokmaya çalışır; halkaları yakalar. Yetişkinlerin sallanarak ve vurarak yaptığı oyunlardan zevk alır. Üç küpü yan yana getirmeye çalışır. Ulaşmak istediği nesneyle arasındaki engeli kaldırabilir. Amaç-sonuç bağlantısını kura bilmektedir. Bu ilk zekâ belirtisidir.

Nesneleri son kayboldukları yerde değil,ilk denemede bulduğu yerde arar.Topu karşısındaki kişiye atma denemeleri yapar. Önceden anlama, kestirme görülür. Annenin kalkmasının onun gideceğine işaret olduğunu sezinler ve ağlayabilir. Yabancılardan çekinme ve korkma görülür. Kendini besleme isteği gösterir. Kaşığı kullanmak ister. Kahkaha ile gülebilir. Sevgi gösterir.

 2.YIL

İki yaş çocuğu en iyi şekilde koklama, tatma, dokunma, duyma ve görme duyuları yoluyla öğrenebilir. Çok meraklıdırlar ve her şeyi araştırıp keşfetmek isterler. Çok cesaretlidirler ve onların bu araştırıcı doğaları yetişkinleri korkutabilir. Bu nedenle, kısıtlanmaksızın denetlenmeleri gerekebilir. Dikkat süreleri 2-5 dakika gibi çok kısadır. Ancak bir şey onlara çok ilginç gelirse daha uzun bir süre etkinliğe katılabilirler. İki yaşındaki çocuk ancak iki-üç kelimelik cümleler kurabilir. Bu dönemde merak duygularının da bir sonucu olarak, sık sık "ne, niçin, nerede" gibi sorular sorarlar.

Bilişsel GELİŞİM

Şekilleri yerleştirebilme, Çocukların rahatlıkla alıp kullanabilecekleri yerlere oyuncaklarını yerleştirmelerini sağlama,İçerisine şekilleri yerleştirebilecekleri şekil kutuları verme Sınırlı ilgi süresi ,Çocuklara 2-5 dakika sürecek kısa hikayeler okuma Çocuklarla şiir ve parmak oyunları tekrarlama Yetişkini taklit, Çocukların kullanabilmeleri amacıyla, dramatik oyun köşesinde şapka, çanta, küpe gibi aksesuarlar bulundurma,

18-24 AYLAR

Sandalyede rahatlıkla oturabilir. Elinden tutulduğunda, merdivenleri inip-çıkabilir. Tek ayaküstüne atlayabilir. Atlamada iki ayağını birden kullanamaz. Koşabilir;ancak ani dönüşlerde dengesini kaybeder. Kaşığı doğru tutar ve ağzına götürebilir. Araç kullanarak,ulaşmak istediği nesneyi yakalayabilir. Tekerlekli arabayı çekebilir. Topa tekme vurabilir. Bebeğinin gözünü,kulağını,ağzını v.b organlarını gösterebilir. Bazı nesneleri veya canlıları resimlerinden tanır ve gösterir. Objelerle ilgili etkinliklerde,yatay kavramına doğru bir yöneliş izlenir. Doğrudan algı alanında olmayan,ancak daha önce gördüğü bir olayı,taklit yoluyla,ortaya koyabilir. İlgi alanında dikkat toplama ve hatırlama süresi,yaklaşık 15 dak. dolaylarındadır. Yeni etkinlikler dener;beceremediğinde,önce ustalaştığı benzer bir davranışı tekrarlayarak çözüm arar. Düşüncelerini,taklit yoluyla,davranış ve tavır alışkanlıklarıyla ortaya koyar. Yapması istenen basit istekleri yerine getirebilir. Oyuncaklarını bir sepete koyabilir. Kitap sayfalarını üçer-beşer çevirebilir;tek tek çevirmeyi de becerebildiğini,zaman zaman,ortaya koyar. Kağıdı katlamaya çalışır; el seçimini ortaya koyar; ancak zamanla bu seçimi kendiliğinden değiştirebilir. Tahta küpleri kutudaki yerlerine yerleştirebilir. Bir kelimelik cümleler çoğunlukta olmakla birlikte,iki kelimelik zaman zamanda,üç kelimelik cümleler kurabilir. Öz-yönelim çok güçlüdür;sevdiği kişi ve nesneleri paylaşmak istemez. Mutluluk ve haz duygularını, yoğun biçimde, belli eder. Utanma, korku, öfke kıskanma duyguları belirir. Diğer çocuklara ilgi artar. Dışkılama kontrolü gelişmektedir.

3 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

Büyük ve küçük kas aktivitelerinde daha başarılı, daha fazla kontrole sahiptirler. Daha istekli, ilgili arkadaş canlısı ve daha bağımsızdırlar. Hikaye dinlemek ve tekrarlamaktan hoşlanırlar. Dikkat süreleri hala çok kısadır. Üç ve daha fazla kelime içeren cümleler kurabilirler. Hala hatalı konuşmakla birlikte konuşmalar daha anlaşılır şekildedir. 1000 kelime hazinesine sahiptirler. İki-üç emri arka arkaya yerine getirebilirler. Su köşesi aktivitelerinden hoşlanırlar.

Bilişsel GELİŞİM

Üç objeyi seçme ve sayma , Her çocuk için masaya çatal, kaşık, tabak koymalarını isteme , Bahçeden seçerek üç çiçek toplamasını isteme ,Dört-altı rengi tanıma ve eşleştirme (önce kırmızı, yeşil, mavi, sarı daha sonra kahverengi, siyah, turuncu, mor)Bir daireyi her biri farklı renk olacak şekilde altı eşit parçaya bölme ve çocuktan bu altı rengi seçerek etrafına yerleştirmesini isteme , Altı tane renkli kutu ve altı tane aynı renkteki fasulye torbaların çocuğa vererek, uygun renkteki fasulye torbasını uygun kutuya fırlatmalarını sağlama , Bir kutuya 8-10 tane farklı renkte nesne koyarak çocuktan ismi söylenilen renkteki nesneyi bulmasını isteme,Merdivenleri tek adımlarla çıkabilir. Tek ayak üzerinde durabilir zıplar; parmak uçlarında yürüme denemeleri yapar.Koşmayı daha iyi becerir; köşeleri rahatlıkla döner, hızını artırabilir ve azaltabilir. Zaman zaman tökezlenir ve düşer. Ayakkabılarını (genellikle ters) giyinebilir; ancak bağcıklarını bağlayamaz. Basit giysileri giyebilir.ve çıkarabilir. Küpleri üst üste koymada ustalaşmıştır.9-10 küple kale yapabilir. Küpleri yatay kullanma görülür. Su dolu bir bardağı taşıyabilir;suyunu içebilir. Çatalla yemek yemeye başlar. Kaşık kullanmada ustalaşmıştır. Kağıdı yandan katlayabilir. Gösterildiği halde, genelikle köşe katlaması yapamaz. Köşeli, dikey çizgiler çizebilir. Bir insanı normal çizemez, yuvarlak çizgilere geçiş görülür. Tuvalet ihtiyacını belirtir. Ancak, zaman zaman,oyuna daldığında ya da bazı geceler,haber verme gecikebilir. Yuvarlak, kare, üçgen şekilleri eşleştirebilir;yerine yerleştirebilir;ancak bu şekilleri çizemez. Özellikle dilde, bu eşleştirme yeteneği belirgindir. Objeleri kolayca sınıflayabilir; tanımlayabilir; kıyaslayabilir. Ana renkleri tanır ve eşleştirebilir. Durmadan soru sorar. Uygun olan ve olmayan davranışlarıyla ilgili tepkileri anlayabilir; bunlara göre kendini yöneltebilir.Koku ve dokunma farklılıklarını ayırt edebilir.

4 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

El becerileri daha gelişmiştir. Daire ve kare şekillerini kopya edebilir. Vücudun baş bölümlerinin bulunduğu resimler çizebilir. Büyük parça "yap-boz"ları yerleştirebilir.

Bilişsel GELİŞİM

Çocuklarla uzunluğu hakkında konuştuktan sonra renkli kurdeleleri kesmelerini sağlama , Üç-dört farklı uzunlukta samanı kesme ve onları uzunluklarına göre sıraya koymalarını sağlama ,(Dört ve daha fazla sayı sayma)Dört fasulye torbasını seçerek, sayarak fırlatmalarını sağlama, Çocuklardan zıplarken saymalarını isteme ,Yemek zamanı arkadaşlarını saymalarını isteme , Kutudan dört kurabiyeyi sayarak almalarını isteme , Meyveyi dört parçaya kesmelerini isteme Grup kararlarını oylama ve her oyu gösteren bir grafik yaparak oyları sayma Gün boyunca karşılaştığı nesnelerin renklerini tartışma. Örneğin: Kırmızı ışık, yeşil ağaç, sarı muz gibi . Bir grup nesneyi renklerine göre ayırma, benzer ve farklılıklarını söyleme ,Koşmada daha güvenlidir. Bir bacak üzerinde daha uzun süre dengede durabilir. Top yakalamada becerisi artmıştır.El-göz işbirliği gelişmiştir. Elini,yüzünü yıkayabilir. Dişini fırçalar. Kendi başına giyinebilir;düğmelerini ilikleyebilir. Saçını tarar. Dökmeden bir kaptan diğerine su boşaltabilir. Bloklarla küpleri kullanarak binalar yapabilir. Diğer çocuklarla yarışmaya girer ,Paylaşabilir. Öz-yönelim hala yoğun olmakla birlikte başkalarının varlığına ve haklarına bilinçlenme başlamıştır. Büyük küçük kavramları gelişmiştir. Kağıdı köşeli katlamada hala güçlük çeker,zaman zaman başarır. Objeleri 4 e kadar sayabilir. Az-çok kavramı gelişmeye başlar. Birkaç harf yazabilir .Kitap sayfalarını rahatlıkla,tek tek çevirebilir. Makası kabaca kullanabilir. Masal dinlemeyi sever. Dikkat süresi 10-15 dakika ile değişir. Üç tekerlekli bisikleti kullanmada ustalaşmıştır. Ana renklerin isimlerini rahatlıkla kullanır. Eksik çizilmiş resimlerin bir-iki eksiğini görebilir. Üçgen ve kare şekilleri kabaca çizebilir. Artı ve çarpı şekillerini çizebilir. İnsan resmini bir baş ve ona bağlı olarak çıkan iki çizgi ile belirterek çizer. Beden bu çizimde yer almaz. İki-üç kişilik grup oyunlarına katılır

5 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİSİM ÖZELLİKLERİ

Motor becerileri daha gelişmekle birlikte harf ve sayıları ters yazabilir. Durmaksızın konuşur ve sorular sorar. Zaman kavramı ile daha fazla ilgilenmeye başlar ve saatin akrep ve yelkovanının temel hareketlerini bilir. İlk, orta ve son gibi pozisyon kavramlarını bilir. Kendi adını yazabilir veya gördüğünde tanıyabilir. Dikkat süreleri artmakla birlikte yetişkine oranla hala çok kısadır. Gerçek ile hayali çok zor ayırt edebilirler.

Bilişsel GELİŞİM

0, Çocukların görünmeyen bir yerlerine adlarını yazma, Elbise ve ayakkabı dolabına her bir çocuğun adını yazma Çalışmalarına isimleriniyazmaları için cesaretlendirme,(Birden yirmiye kadar ezbere sayma) , Masada çocukları sayma ,Peçeteleri sayma , Tabakları sayma, Çocukların karşılaştıkları materyalleri onlarla sayma ,(Birden beşe kadar sayıları yazma) , Sayıları yazmaları için çocuklara kağıt kalem verme , Tıraş köpüğü vererek çocuğun bunlarla sayıları yazmasını isteme Küçük kas gelişimi ileri düzeydedir. Kalemi rahatlıkla kullanabilir. Kesme ve yapıştırma etkinliklerine ilgi duyar. Kare ve üçgen şekilleri rahatlıkla kopya edebilir;ancak,baklava biçiminin meyilli kenarlarını çizmede,hala güçlük çeker. Karşılaştırmalar yapabilir. Kendini eleştirebilir .Çevresini denetlemek ister .İnsan resmini,baş,bacaklar ve ayaklar olarak çizer. Bedenin bu çizimde yer alması,altıncı yaşa doğru gerçekleşebilir. Objeleri on'a kadar sayabilir.Büyüklük küçüklük kavramlarından sonra"orta""yarım" ve"ikisi arası" kavramlarında da gelişme görülür. Olaylarla zamanı birleştirmeye başlamıştır. Sabah ve akşamı bilir. Televizyonda sevdiği dizinin zamanını hatırlamaya başlar. Bilgi toplayıcı sorular sorar. Kelimelerin anlamlarını öğrenmek ister. Basit kelimeleri,özellikle kendi adını kopya etmek iste;deney fırsatı verildiğinde başarılı olur. Para ile alış veriş yapabilir.Düzen duygusu gelişmiştir. Çevresini denetlemek ister. Ayakkabılarının bağlarını bağlayabilir. Eksik insan ve eşya resimlerini tamamlayabilir. Önceleri olduğu gibi korku ile sık sık sarsılmaz. Kendine ve çevresine güvenir. Gerçek ve hayal arası ayrımı yapmaya başlar. Yaptığı işin görülüp beğenilmesini ister. Sosyal uyum için gerekli davranışları,çevresinde gördüğü örnekleri taklit ederek,elde eder. Benlik kavramı iyice gelişmiştir. Model aldığı kişiyi taklit eder.

0-6 YAŞ GELİŞİM AŞAMALARI 6 YAŞ ÇOCUĞUNUN GELİŞİM ÖZELLİKLERİ

Canlı ve coşkulu olduğundan yeni şeylerle yeteneklerini denemeye heveslidir. Bu nedenle yeni denemelere girmeye çok isteklidir. Okuma yazma ve sayıları kullanma yeteneğinin ilk adımlarını atabilir. Fakat öğrendikleri şeyler hala gözlemlediği ve yaptığı şeylere dayalı olup, soyut düşünemezler. Beş yaşa oranla daha titizlikle üçgen çizebilir, kareyi daha doğru biçimde kopya edebilir. Nesnelerdeki benzerlikleri ve farklılıkları söyleyebilir. Ortalama 3000 kelime hazinesine sahiptir. Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman kavramları şekillenmeye başlamıştır. Ev içi ve dışı etkinliklerde çok canlıdır.El becerisinin ona sağlayabileceği olanakları keşfetmiştir. Bloklarla çeşitli yapılar yapar ve oyunlarında bunları kullanır. El işi çalışmalarını severek yapar. Rahatlıkla keser; yapıştırır; katlar ve şekil verebilir. Top ve ip oyunları yaygındır. Erkek çocukların genellikle top,kız çocuklarının ise ip oyunlarını yeğledikleri görülür. Grup oyunlarına istek artmıştır. Çizgileri daha gerçekçidir. Bir insan resmini, baş, gövde, kollar ve bacaklarını belirterek tan çizebilir. Şekilleri tanır eşleştirebilir. Harfleri kopya edebilir; adını yazabilir. Kitapta resim boyamayı ve resim yapmayı sever

İYİ ANNE VE BABA OLMANIN 20 YOLU

Olması gereken, kendinden emin, çocuğun davranışlarına göre davranış değiştirmeyen kararlı ebeveyn modelidir.

1- Her şeyden önce iyi anne-baba olmanın yolu ebeveynlerin işbirliği halinde ve istikrarlı davranmalarından geçer

2- İdeal ebeveynlik için okumaktan ve çeşitli eğitim çalışmaları ile kendinizi geliştirmekten geri durmayın.

3- Hayırlı evlat sahibi olmak istiyorsanız hayırlı ebeveyn olmak için çaba sarf etmeli ve dua etmelisiniz.

4- Ebeveynlik eğitimi evlilik öncesine dayanır.

5- Evlilik öncesi taraflar, birbirlerini değerlendirirlerken, kendilerine emanet edilecek çocukların anne-babaları olacaklarını düşünmelidirler. "Ben bu şahısla evlenmek istiyorum; ama acaba ebeveynliği nasıl olur? Asabiyetini ben kaldırabilirim; ama ya çocuklar." diye düşünebilmeli ve hassas bir şekilde irdelemelidir. Çünkü evliliğin yegâne amaçlarından biri sağlıklı bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktır. Bu nedenlerle muhatabın irdelenebilmesi için bireyin ebeveynliği bilmesi gerekir.

6- Evlenmeyi düşünen bireyler kuracakları aile ve yetiştirecekleri çocuklar için evlilik öncesi çeşitli eğitimlere katılabilir, danışmanlık hizmeti alabilirler. Böylece evlilik öncesinde veya sonrasında karsılaşabilecekleri sorunlara hazırlıklı olabileceklerinden hata yapma ihtimalleri en aza inecektir.

7- Etkili ebeveynliğin sağlanabilmesi için bir diğer şart esler arası münasebetin pozitif olması gereğidir. Kari-koca arası tartışmaların yoğun olduğu bir ev ortamında çocukların da psikolojileri kendilerine negatif davranılmasa bile negatif bir biçimde etkilenir.

8- Kendisini tanımlayabilen birey zamanla kendisinde mevcut bulunan negatif, bir başka ifade ile değiştirebilecekleri hasletleri değiştirebilir, geliştirilmesi gerekenleri geliştirebilirler.

9- Nasıl bir insan olduğunuzun farkında misiniz? İyi anne-baba olmadan önce iyi bir birey olmalı, negatif özelliklerinizi terbiye etmelisiniz.

10- Nasıl bir evlat sahibi olacağımız bizim elimizde değil. Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Ve tercih edilen anne-babalar olursak zamanla tercih ettiğimiz gibi çocuklar yetiştirir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz.

11- Kadının, erkeğe oranla bedensel gücü daha zayıftır; ancak kadın duygusal anlamda erkekten daha güçlüdür ve devam eden sıkıntılara karsı daha sabırlıdır

12- Kadının eve yaydığı enerji evi tesir altına alabilecek güçtedir. Bu nedenle denilebilir ki; annelerin evde pozitif oluşları evin diğer fertlerine yansıyacaktır. Yani annenin psikolojisi ve evde yaydığı enerjinin çocuğun ders çalışma performansına da, beyin stres atma sürecine de yansıyacağı anneler tarafından unutulmamalıdır

13- Anne-babalık duygularını yasamak için çocuklarınıza ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bu duyguyu yaşatmaları dışında, evliliğinizi pozitif yansımaları olması veya ev içi hareket ve mutluluğunu sağlamaları açısından çocuklarınıza ihtiyacınız olduğunu unutmayın. Bunun dışında ebeveynlik bireyin olgunlaşma sürecini hızlandırır.

14- Gebelik dönemiyle birlikte çocuk eğitimi aktif bir biçimde baslar. Bu dönemde çocuk sahibi olacak çift, çeşitli kitaplar ve eğitim çalışmaları ile kendilerini geliştirmeli, anne karnındaki bebeği olumlu etkilemesi için çeşitli musiki vb. müzikler dinlettirmeli, anne adayını stresten uzak tutmaya çalışmalıdırlar.

15- Çocuklarınızın ilk pedagogu siz olmalısınız. Bu nedenle çocuğunuzu gözlemlemeli, gözlem yaparken de objektif ve önyargısız olmalısınız. Bir sorunla karsilastiginizi düşündüğünüzde ise durumu mutlaka bir uzmanla paylaşmalısınız.

16- Sabır olmadan asla!!!.. Ebeveynliğin birinci şartı sabırdır. Çocuğunuzla olumlu ilişkiler mi geliştirmek istiyorsunuz? İste yapmanız gerekenler:   * Empati kurun. Yani kendinizi çocuğunuzun yerine koyarak düşünün ve onu anlamaya çalısın.

* Karşılıklı saygıya önem verin.
* Her şeye rağmen sevin.
* Çocuğunuza zaman ayinin.
* Çocuğunuza değer verin ve bunu hissettirin.

17- Bir ebeveyn mütebbessim olmalıdır. Aynaya bakin ve söyleyin lütfen; çocuğunuza karsı genelde mütebbessim misiniz?

18- Etkili bir ebeveynlik için olmazsa olmaz şartlardan biri ise çocuğunuzu her şeye rağmen sevmeniz ve ona saygı duymanızdır. Çocuklarınıza karsı iyi kalpli ve kararlı olun.

19- Önce anlayın sonra davranın. Önce ruhunu ve bilinçaltını çözmeye çalısın sonra çocuklarınıza tepkilerinizi şekillendirin. Lütfen dinleyip anlamadan, çocuklarınızın amaçları ve düşünceleri konusunda fikir sahibi olmadan çocuklarınıza tepki vermeyin.

20- Zayıf yönlerinizi göstermeyin. Duygusalligini veya kati otoriteyi amacına ulaşmada kullanan ebeveyn zayıf ebeveyndir.

 

 

ÇOCUKLARDA UYUM VE DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

SALDIRGANLIK
Saldırgan çocuk, ruhsal sorunlarından dolayı çevresiyle uygun ilişkiler kuramaz. Kavgacıdır. Büyüklere karşı gelmeye eğilimlidir. Öfkesini kontrol edemez. Durmadan sorun yaratır. Çocuğun saldırganlığı süreklilik gösterir. Saldırganlık doğuştun getirilen bir dürtüdür. Kontrol edebilir ya da olumlu yollara kanal ize edilebilir. Çocuk istekleri engellendiğinde başlangıçta saldırganlığını açık olarak dışa vurur. Yaş ilerledikçe isteklerini ertelemeyi ve beklemeyi öğrenir. Her türlü saldırganlığın engellendiği ortamlar çocukta gerginlik yaratır. Uygun yollardan saldırganlığını boşaltmasına izin verilmeyen çocukta bu saldırganlık dışa yönelir. Dayağın olduğu bir evde yetişen çocuk da kardeşini veya arkadaşlarını dövecektir. Saldırgan çocuk temelde güvensiz, doyumsuz ve sevilmediğine inanan çocuktur.Kendine özsaygısı azdır. Dürtülerini kontrol etmeyi öğrenememiştir. Böyle çocukların anne babaları ya çok sert ve hoşgörüsüz, ya tutarsız davranışlar içinde, ya da gevşek bir disiplin anlayışına sahip olabilmektedirler. Bu çocuklar,öfkelerini kontrol etmekte zorluk çekerler. Saldırgan çocuk, ailedeki dengesizliğe ve ayartıcı çevre koşullarına bağlı olarak suça yatkınlık kazanabilir.Çocuğun organik olarak etkilendiği durumlarda da saldırganlık tepkisi ortaya çıkabilir.
OKUL KORKUSU
Okula başlayan çocuklarda da görülür. Çocuk anneye adeta yapışır, onu bir türlü bırakmak istemez, ağlar, hırçınlaşır. Annenin yanında kalmasını istediğinden anne günlerce, sınıfta çocuğun yanında oturur. Ya da çocuk birden bire okula gitmek istemez; zorlanırsa, midesi bulanır, kusar, zorlamalara direnir. Yoldan veya okuldan döner gelir. Neşesizleşir, uykusu bozulur, iştahı kesilir.Okula gitmemek için söylemeye başlar,çocuk evde bile huzursuzdur. Bunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Okul korkusu görülen çocuklar genellikle uslu, sessiz,uyumlu, anneye aşırı bağımlıdırlar. Böyle durumlarda dayak ve korkutmalar sonuç vermez. Bu korku ortaokulda, lisede de görülebilir.Anne babalar okul korkusu gösteren çocuğu okuldan uzak tutmamalıdırlar. Evde kalış uzadıkça okula dönüş güçleşir. Anne baba kararlı ve tutarlı davranmaya çalışmalıdır. Öğretmene durum anlatılmalı, işbirliği sağlanmalıdır. Çocuk sınıfa girmese de okula gitmeli, bahçede dolaşmalıdır. Çocuğun korkusu ciddiye alınmalıdır. Okula götürülmesi çözümün yarısı demektir. Aile ve öğretmenin işbirliğiyle çözülebilir.Birkaç günde düzelmiyorsa gecikmeden bir psikologa gidilmelidir.
KEKEMELİK
Kekemelik,bir konuşma bozukluğudur. Psikolojik sorunlar yoğun olduğunda ve stresli ortamlarda artar. Konuşma hızı yavaş veya hızlı olabilir. Ağır durumlarda vücut, el kol hareketleri konuşmaya eşlik eder. Genellikle 12 yaşından önce, çoğunlukla da 2-7 yaşları arasında başlar. Kekemelik genellikle erkek çocuklarda, kızlardan dört-beş kat fazla görülmektedir. Kekeleyen çocuğun aile üyeleri ve yakınları arasında da kekemeliğe rastlama olasılığı yüksektir.Oluş nedeni tam olarak bilinmemektedir. Çok etkenli bir bozukluktur. Ailesel, genetik bir yatkınlıktan bahsedilmektedir. Bazı anne babalar çocuğa küçük yaşta düzen, temizlik ve terbiye konularında katı disiplin uygulamışlardır. Bu anne babanın çocuktan beklentileri çok yüksektir.Kekemeliği başlatan en büyük nedenin korkudur. Kekemelik çocuğun toplumsal uyumunu aksatır. Konuşmaktan çekinir, kekeleyeceği korkusuna devamlı sahiptir. Çekingenlik, utangaçlık, güvensizlik gibi ek belirtiler gelişir. Bu durum çocuğun arkadaş ilişkilerini ve okul başarısını etkiler. 2-3,5 yaşlar arasında başlayan kekemelik genellikle geçicidir. Bu yaşlarda çocukta düşünme hızı konuşma hızını geçtiğinden ya da yetersiz konuşma ile düşünce ifade edilemediğinden fizyolojik kekemelik ortaya çıkar. Erken yaşta başlayan geçici kekemelik durumunda aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalı, çocuğun konuşmasına dikkat çekilmemelidir. Hafif vakalarda düzelme %50 ile % 80 arasındadır.Anne babanın dayaktan, korkutucu tepkilerden sakınması uygun olur. Aile çocuğun konuşmasına sürekli karışmalar ve düzeltmeler yapmamalıdır.Kekemelik başlar başlamaz bir psikoloji merkezine gidilmesi uygun olur.
HIRSIZLIK
Okul öncesi eğitim cağındaki çocuk sormadan alınmaması gerektiğini bilir. Yine de beğendiği bir şeyi cebine koymaktan kendini alamaz. Böyle durumlarda en doğru yol çocuğu korkutmadan, dövmeden, alınan şeyin mutlaka geri verilmesidir. Çocuk gereksiz yere suçlanmamış, davranışı da onaylanmamış olur. Okul çağındaki çalmaların üzerinde önemle durulmalıdır. Çalma önemli bir ruhsal sorundan ileri gelebilir. Kendine güveni olmayan çocuk ilgi çekmek için hırsızlık yapabilir. Çalma, bazı durumlarda da bir yardım çağrısıdır.Sevgi eksikliği ile çalmanın arasında bir ilişki vardır. Anne, baba yoksunluğu çeken çocuklarda çalma davranışı görülür.Çocuk sevildiği, benimsendiği duygusu iyice yerleşinceye kadar çalmaya devam eder. Anne babalar çalma karşısında soğukkanlı davranmalıdır. Dövme, ayıplama,yüzüne vurma, arkadaşları arasında rezil etme çok tehlikeli yöntemlerdir.İlk çalmada anne baba ve okulun bağışlayıcı ama duyarlı olması çok önemlidir.
GECE KORKULARI
4-6 yaşları arasında çocuklar korkulu rüyalar görürler. Bu gibi durumlarda çocuk anne babanın odasına gelir ve onlarla yatmak ister. Bu durumda çocuğu azarlamak, kızmak sakıncalıdır. Çocuğu alıp odasına götürmek ve dalıncaya kadar birlikte kalmak onu sakinleştirmeye çalışmak gördüklerinin gerçek olmadığını anlatmak uygun olacaktır.
ALTINA KAÇIRMA
Çocuğun tuvalet eğitimini tamamlaması gereken yaşa gelmiş olmasına rağmen istemli ya da istem dışı olarak kakasını kontrol edememesiyle ortaya çıkan bir bozukluktur. Seyrek görülen ve daha çok erkek çocuklarda rastlanan bir durumdur.Burada altını ıslatmadakinden daha ağır bir ruhsal uyumsuzluktan söz edebiliriz.Bu tanı 4 yaşından sonra konur. Yeni bir kardeşin doğumu, anneden ayrılık,korkutucu olaylar, hastaneye yatış, anaokuluna gidiş gibi tedirgin edici durumlarda görülebilir. Bu durumlarda çocuğun bu tepkisi annenin aşırı temizliğe ve titizliğe önem veren, cezalandırıcı tutumuna bir tepki olarak ortaya çıkabilmektedir. Çocuğa tuvalet eğitimi baskıyla uygulanmışsa bu durum görülebilir. Bu davranışıyla çocuk hem annesinin ilgisini çekmekte hem de ona başkaldırmaktadır. Bu çocuklarda Güven eksikliği ve benlik saygılarında zedelenmeler gözlenebilmektedir. Tedaviye vakit kaybetmeden başlanmalıdır. Böyle bir çocukta ilk yapılması gereken, varsa gereksiz baskıların kaldırılması ve aşırı titiz tutumdan vazgeçilmesidir. Çocukla önce olumlu bir ilişkiye girilmeli, sonra günde üç-dört kez belirli aralıklarla tuvalete oturması sağlanmalıdır.Hatta bu aşamada uygun ödüller yarar sağlayabilir. Sorun, uzun süredir devam ediyorsa, bir psikolojik merkezden yardım istenmelidir.
ALTINI ISLATMA
Çocuklar 3-5 yaşları arasında idrarı kontrol edebilecek biyolojik olgunluğa erişir. Bu yaşlardan sonra ayda en az iki kez yatağını veya altını ıslatması bir sorun olarak değerlendirilmekte ve tedaviye gerek duyulmaktadır.Tuvalet kontrolü uygun eğitimle kazanılır. Toplumumuzda çok sık rastlanılan bir psikolojik şikâyettir. Erkek çocuklarda daha sık görülmektedir. Altını ıslatan çocuklarda ailesel bir yatkınlıktan söz edebiliriz. Araştırmalarda bu çocukların birinci derece akrabalarında da %70 oranında altına işeme şikayeti görülür. Erken başlatılan,kusurlu tuvalet eğitimi, kardeş doğumu, ailedeki ölüm, ayrılık, hastalık gibi duygusal durumlar, okul sorunları veya aşırı koruyucu aile tutumu tuvalet eğitimini geciktirir. Altını ıslatmada bedensel hastalıkların rolü çok azdır.İşeme devam ettikçe anne ile ilişkiler bozulur. Anne babanın sabırlı ve anlayışlı yaklaşımı sorunun kısa sürede çözülmesini sağlar. Azarlanıp ayıplanan çocuklarda aşağılık duygusu gelişir.Sertlik ve utandırıcı cezalar işe yaramaz.
DİKKAT EKSİKLİĞİ ve AŞIRI HAREKETLİLİK(HİPERAKTİVİTE)
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, ataklık en önemli belirtilerdir. Bu çocuklarda motor davranışlarda, bilişsel işlevlerde, kişiler arası ilişkilerde bozukluklar vardır.Dikkat eksikliği hiperaktivite olmadan da olabilir.Bu çocuklar aşırı hareketlidirler. Çocuk hiç yerde duramaz.Hareketleri amaca yönelik değildir. Durmak,yorulmak bilmezler.Bu çocuklar dağınık ve düzensizdirler.Okula uyum sağlamakta sorunlar çıkar. Sırada oturmakta, dersleri takip etmekte sıkıntı çeken bu çocuklar, yazmada ve okumayı öğrenmede de zorluk çekerler.Bu aşırı hareketlilik kimi zaman saldırganlığa dönüşür. İnce kas hareketi gerektiren işlerde zorlanırlar. Bilişsel işlemlerde ise dikkat süreleri az, bir işe yoğunlaşmaları çok zordur. Bu yüzden zekaları normal olmasına rağmen, öğrenme güçlüğü, okul başarısızlığı çekerler. Kısa süreli bellekleri Zayıftır, ancak uzun süreli bellekte sorun yoktur.Kişisel ilişkilerde başladıkları arkadaşlığı sürdüremezler. Ruhsal açıdan bu çocuklar ataktırlar, çabuk uyarılırlar, tehlikeyi kavrayamaz, kazalara uğrarlar, engellenme eşikleri düşüktür, çabuk heyecanlanır, küçük nedenlerle aşırı neşe ve ağlama davranışı gösterirler. Erkek çocuklarda kızlardan daha fazla görülmektedir.Başlama yaşı 3-4 yaş olarak görülse de farklılıklar bebeklikten itibaren başlamıştır. Bu çocuklar bebekliklerinde huysuz, huzursuz, sürekli ağlayan, zor bebekler olarak tanımlanırlar. Aile okul öncesi dönemde fark etmez. Çoğu zaman okula başladığında fark edilirler. Çünkü çocuk hem okula uyum sağlamakta zorlanmakta,hem de öğrenme güçlüğü çekmektedir.Tedavi, belirtileri, şikayetleri ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bu süreçte çocukların aşırı hareketliliklerini azaltmak ve dikkatlerini artırıcı çalışmalar yapılmaktadır. Ailenin ve öğretmenin bu konu hakkında bilgilendirilmesi ve katılımları gerekmektedir. Aile, çocuk ve öğretmenin işbirliğine girmesi, tedavinin gidişini hızlandıracaktır. Çocuğun bozukluğuna uygun, disiplin uygulayan, tutarlı ve kararlı olan, ilgili, sevecen davranan anne babalar bu konuda başarılı olurlar. Bu çocuklara karşı aşırı disiplin veya gevşek tutum uygun değildir.

ÇOCUK SAĞLIĞI


BESLENME
Bedensel  ve ruhsal gelişme aşamasında beslenmenin çok önemli etkileri vardır. Örneğin, küçük yaşlarda uzun süreli yetersiz albümin ağırlıklı bir beslenme, önemli bedensel ve ruhsal yeteneklerin gelişimini aksatır. Gereğinden fazla beslenme ise bedensel ve ruhsal verimliliği arttırmaz, yalnızca yağdokunun aşırı gelişmesini sağlar. Tombul bir çocuk ince yapılı bir çocuktan daha sağlıklı değildir. Bir hastalık sırasında, yağdokuları gelişmiş tombul bir çocuğun daha fazla yedek güce sahip olacağı  kanısı doğru değildir. İnce yapılı çocuklar daha dayanıklıdır ve genelde pek çok hastalığı daha kolay atlatabilirler. Çocukluktaki aşırıbesi  alışkanlığı çoğunlukla yetişkinlikte de sürdürülür. Yetişkinlikte aşırıbesi ise hastalıklara yatkınlık ve kısa bir ömür anlamına gelir. Çocuğun gelişimindeki, bebekliği(1. yaşın sonuna kadar), küçük çocukluğu (6. yaşın sonuna kadar) ve okul çocukluğu (7-15 yaş arası)  aşamalarının dikkatle izlenmesi gerekir. Bu gelişme aşamalarının her birinin beslenmede ayrı bir özelliği vardır.

Bir çocuğa değişik ve iştah açıcı biçimde hazırlanmış çok yönlü yemekler yedirilmelidir. Önemli olan, öğün saatlerinin belirli bir düzene oturtulmasıdır. Arada bir şeyler atıştırmak diye de bilinen zamansız beslenmek, çocuklarda iştahın oluşumunu önler. Yemekler sakin ve huzurlu bir ortamda yenilmelidir. Sağlıklı bir iştahın oluşması için başlıca şart, çocuğun  dışarıda gönlünce koşup oynaması ve yeterince uyumasıdır.

İnsan, tam bir bedensel ve zihinsel dinlenme sırasında bile, temel tüketim olarak adlandırılabilecek bir enerji harcar. Her tür hareketlilik ve gelişme için de ayrıca enerjiye ihtiyaç vardır. Bu enerjiyi, albümin, yağ ve karbonhidrat içerikli besinler sağlar. Bedenin her kilosunun günlük enerji ihtiyacı çocukluk yılları boyunca belirli bir azalma gösterir. Bunun nedeni, temel tüketim ve gelişme için gerekli olan enerji ihtiyacının azalmakta oluşudur. Buna karşın, günlük enerji tüketimi yaşın ilerlemesiyle paralel olarak artış gösterir. 14-15 yaşındaki kızlar enerji tüketiminde günlük 2400-2700 kaloriye ulaşırlar. Oğlanlarda ise, enerji ihtiyacı ancak gençlik yıllarında, yani 15-18 yaşlarında artış göstererek, günlük 3000-3500 kaloriye kadar çıkar.

Bedende pek çok önemli işlevi olan su vazgeçilemez bir besin maddesidir. Dokuların gelişimi için suya ihtiyaç vardır. Metabolizma atıklarını ve tuzları dışkılamada görev yapan idrar, su olmadan oluşamaz. Bedenin her gün aldığı sıvı miktarının yarısı, solunum yolları ve deri üzerinden dışkılanır. Bağırsak yoluyla dışkılanan katı dışkının oluşabilmesi için de suya ihtiyaç vardır. Çocukların yaşlarının küçüklüğü oranında, beden ağırlığının her bir kilosu daha fazla sıvıya ihtiyaç duyar. Günlük sıvı ihtiyacının yarıya yakını su ve benzeri içeceklerle karşılanır. İhtiyaç duyulan toplam sıvı ihtiyacının öteki yarısı ise, tükettiğimiz besin maddelerinde mevcuttur. Katı yiyecekler olarak adlandırılan ekmek, et, peynir ve yumurtadaki sıvı miktarı %40-70 civarındadır. Patates, meyve ve sebze ise neredeyse %90 oranında su içerir.

Albümin, yaşamsal önemi olan bir besin ve yapıtaşıdır. 1 gram albüminde 4,1 kalori vardır. Alınan günlük kalori miktarının %10-12 kadarlık bölümü albüminden oluşmalıdır. Dengeli bir besinin içindeki albüminin ise en azından yarısının hayvansal kökenli(süt, et, balık, peynir, yumurta), öteki yarısının da bitkisel kökenli( ekmek, tahıl ürünleri, patates, baklagiller, sebze) olmasına özen gösterilmelidir. 2-3 yaşındaki bir çocuğun günlük hayvansal albümin ihtiyacı, 0,3 litre tam yağlı süt, 50g yağsız et ve bir yumurtanın 1/3'i  ile karşılanabilir. 8-9 yaşındaki bir çocuğun hayvansal albümin ihtiyacı ise, 0,4 litre tam yağlı süt, 80g yağsız et ve 20g peynirle, 12-14 yaşındaki bir çocuğun hayvansal albümin ihtiyacı ise, 0,5 litre tam yağlı süt, 100g et, 40g peynir ve yarım yumurtayla karşılanabilir.

Çocuğun beslenmesinde katı yağlar çok önemli görevler üstlenir. Biyolojik açıdan en değerli yağlar, yaşamsal öneme sahip doymamış yağ asitleri (öncelikle linoleik asit), A, D, E, K vitaminlerini içeren ve sindirilmesi kolay olan yağlardır. Tereyağı, margarin, tohum yağları ve hayvansal yağlar(deri ile et arasındaki yağ tabakası) biyolojik açıdan en değerli yağların başlıcalarıdır. Küçük çocukların ve okul çocuklarının beslenmesinde bu tür yağlara, ekmek üstüne sürülerek ve yemek pişirmede öncelik verilmelidir. Hindistancevizi türü yağlar, sızdırılmış yağlar(donyağı) ve içyağı, küçük çocukların ve okul çocuklarının beslenmesinde daha az yer almalıdır. Tüm besin maddelerinin içinde en çok enerjiye sahip olanı katı yağlardır. 1g katı yağda 9,3 kalori vardır. Büyük bir beslenme ihtiyacı, küçük miktarlardaki besinlere katı yağ eklenerek giderilebilir. Albümine ve karbonhidrata göre daha yavaş sindirilebildikleri için yağlar, beslenmede doyurma değerini arttırır.  İçine biraz yağ eklenen yemeklerin lezzeti de artar. Çocuklar için hazırlanacak lezzetli, değişik ve besleyici bir yemeğin toplam kalorisinin %35-40'lık bölümünü katı yağlar oluşturmalıdır. Çocuklar yemekte fazla yağdan hoşlanmazlar. Günümüzün beslenme alışkanlıklarına göre, çocukların beslenmesinde yağ oranının çok yüksek olma tehlikesi vardır. Besinlerle birlikte fazla miktarda tüketilen yağ, bedende yağdoku gelişimini destekler. Yağlı sandviçlerle ve tereyağlı ekmeklerle günlük ideal yağ tüketimi kolayca aşılabilir. Sandviç hazırlarken ve yemek pişirirken, katı yağların ve yağ içerikli besin maddelerinin tüketiminde savurganca davranılmamalıdır.   Yeterince karbonhidrat içermeyen besinlerle çocukların beslenebilmesi mümkün değildir. Karbonhidratlar en kolay sindirilebilen besinlerdir ve tüm besinlerin içinde en kısa sürede enerjiye dönüştürülebilenlerdir. Çocuklar, ihtiyaç duydukları enerjinin en azından yarısını karbonhidrat içerikli besinlerle almalıdır. 1g karbonhidrat 4,1 kalori içerir. Tam tahıl ekmek türleri, yulaf ezmesi, irmik, patates, baklagiller ve meyveler karbonhidrat açısından zengin, çok değerli besin maddeleridir. Bu besin maddeleriyle öncelikle B1, B grubu ve C vitaminleri ihtiyacı karşılanmaktadır. Yine bu besin maddeleri, albümin, kalsiyum, fosfor, demir gibi önemli maddelerin yanı sıra, normal bir bağırsak işlevinin sürdürülebilmesi için gerekli olan posaları içerirler. Çocukların beslenmesi bu nedenle karbonhidrat ağırlıklı olmalıdır. Hamur işleri, beyaz ekmek, pasta, şeker, bal, marmelat, şekerlemeler, çikolata, dondurma ve öteki tatlılar biyolojik açıdan daha az değerli besin maddeleri olarak tanımlanırlar. Meyve suları da bu gruba dahildir. Sayılan bu besin maddeleri, vitaminler ve önemli besin maddeleri açısından pek değer taşımazlar, ayrıca bağırsaklar için çok önemli olan posaları da içermezler. Bu nedenle, bu besin maddeleri küçük çocukların ve okul çocuklarının karbonhidrat ihtiyacının ancak küçük bir bölümünü karşılamalıdır. Tatlılar, pastalar ve tatlı meşrubatlar öğün aralarında tüketilmemelidir. Bunlar iştahı kapatır ve dişlerin çürümesini hızlandırırlar. Özellikle bonbon, karamel ve çubuklu şekerlemelerin emilmesi dişleri çok olumsuz etliler. En doğrusu, şekerli maddelerin çocuklara yemeklerin ardından az miktarda verilmesidir. Ama sonra dişler mutlaka fırçalanmalıdır! Çocukların düzenli biçimde diş fırçalamaya mutlaka alıştırılmaları gerekir.Bir çocuğun normal gelişimi ancak, tükettiği besinlerde yeterince mineral ve mikro besin maddelerinin bulunmasına bağlıdır. Dengeli bir karma beslenme, yeterli miktarda mineralleri ve mikro besin maddelerini zaten içerir. Sağlıklı çocuklar için, minerallerin ve mikro besin maddelerinin ayrıca alınmasına gerek yoktur.
Sodyum: Sodyum, ağırlıklı olarak tuzdan alınır. Tuz ise, ekmek, salam ve öteki et ürünleri, balık konserveleri ve hemen hemen tüm hazır yemeklerde vardır. Yemeklere ayrıca tuz serpilmesine ise gerek yoktur. Ama ev yemeklerinde genellikle gereğinden fazla tuz kullanılır. Lezzeti arttırmak için mutfak baharatlarının kullanılması ise çok daha sağlıklıdır.
Kalsiyum: Beslenmede kalsiyum miktarı öncelikle süt tüketimine göre oluşur. Küçük çocukların ve okul çocuklarının günlük kalsiyum ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için, yarım litre süt (tam yağlı veya yağsız süt veya yoğurt) yeterlidir.
Fosfor: Yeterince albümün ve kalsiyum içerikli besinler aynı zamanda yeterli fosforu da içerirler.
Demir: Kana kırmızı rengini veren maddenin oluşumu için demir mutlaka gereklidir. Bu nedenle, beslenmede kesinlikle ihmal edilmemelidir. Şu besin maddeleri yüksek oranda demir içerirler:
Sakatat türleri, et, et ürünleri, balık, kümes hayvanları, yulaf ezmesi, tam tahıl ekmekleri, baklagiller ve ısırganotu. Demir eksikliğine ve kansızlığa karşı en etkili önlem,  çeşitlilik ve değişiklik temeline oturtulmuş bir beslenme biçimidir.Çeşitlilik ve değişiklik temeline oturtulmuş bir beslenme, gerekli tüm vitaminleri yeterli miktarlarda içerir.
A vitamini(retinol ve karotin): A vitamini besin maddelerinde iki değişik biçimde yer alır. Hayvansal besin maddeleri büyük miktarda doğrudan yararlanılabilecek A vitaminini (retinol) içerir. Bitkisel besin maddeleri ise A vitamininin ilk basamağını(karotin) içerir. Karotin beslenme açısından daha az değerlidir ve organizma tarafından, retinole göre daha kötü kullanılır. Retinol miktarı yüksek olan besin maddeleri, karaciğer, tereyağı, margarin ve yumurtadır. Önemli karotin taşıyanlar ise, havuç, lahana türleri, ıspanak, yeşil fasulye, kırmızıbiber, yeşil salata, maydanoz, kayısı, mandalina ve şeftalidir.
B1 vitamini(tiyamin): Bolca karbonhidrat ve az yağ içeren bir beslenme biçiminde bedenimiz bol yağlı bir beslenmeye kıyasla daha çok B1 vitaminine ihtiyaç duyar. Bolca B1 vitamini içeren besinler, domuz eti, jambon, karaciğer, böbrek, tam tahıl ekmekleri ve baklagillerdir.
B2 vitamini(riboflavin): Bu ihtiyaç öncelikle süt, ekşimik(çökelek), peynir ve ikincil olarak da et ve ekmekten elde edilir.
C vitamini(askorbik asit): Meyve ve sebze  önemli C vitamini taşıyıcılarıdır. Önemli ölçüde C vitamini içeren bitkisel besinler ise, patates, kırmızıbiber, lahana türleri, karnabahar, ıspanak ve meyve türlerinden de siyah frenküzümü, çilek, limon, portakal vb. Edinilmiş tecrübelere göre, çiğ meyve yiyenler, C vitaminini genellikle patates ve öteki sebzelerden alanlara kıyasla, C vitamini ihtiyaçlarını daha kolaylıkla ve bollukla  karşılayabilirler. Patatesten ve öteki sebzelerden kazanılan  C vitamininin niceliği ve niteliği ise bu sebzelerin bekletilme koşullarına ve pişirilme biçimlerine göre değişiklikler gösterir. Sebzelerin alışılmışın dışında uzun süre yıkanmaları ve patatesin suda bekletilmesi durumlarında da C vitamininin önemli bölümü yitirilebilir. Bu sebzelerin uzun süre pişirilmeleri ve uzun süre sıcak tutulmaları da C vitamini kaybına yol açar.
D vitamini(kalsiferol): Büyüme çağında organizmanın, özellikle kemik gelişimi için D vitaminine ihtiyacı vardır. D vitamini deri tarafından üretilir. Balık yağları, ringa balığı, yumurta sarısı, krema, karaciğer, tereyağı ve margarin önde gelen D vitamini taşıyıcılarıdır.
Sabah :1 çay bardağı süt veya meyve suyu (taze sıkılmış)
1 kibrit kutusu peynir veya 1 yumurta (haftada 2-3 kez)1 tatlı kaşığı yağ veya 5 adet çekirdeği çıkarılmış zeytin 1 domates 3 tatlı kaşığı reçel, bal veya pekmez
2 orta dilim ekmek

Ara:1 porsiyon meyveÖğle:1 köfte kadar et, tavuk veya balık
5-6 yemek kaşığı sebze yemeği 
5-6 yemek kaşığı pilav veya makarna 
1 çay bardağı yoğurt 
1 orta dilim ekmek
1 kase salata İkindi:1 çay bardağı süt veya meyve suyu 
1 dilim kek veya poğaça
Akşam 1 kase çorba (mercimek, tarhana, yayla)
5-6 yemek kaşığı sebze yemeği 
1 çay bardağı yoğurt 2 orta dilim ekmek
1 kase salata ve yatmadan önce 1 su bardağı ballı süt

HASTALIKLAR
KABAKULAK
Tükürük bezlerinin iltihaplanması ile kendini gösteren akut bir enfeksiyon hastalığıdır. Alt çene kemiğinin hemen üzerinde tek veya çift taraflı şişkinlikle kendini belli eder. En sık 3-10 yaşlar arasında görülür ve bir kez yakalanıldığında hayat boyu bağışıklık kazanılır. Kabakulak aşısı 15. ayda kızamık ve kızamıkçık aşılarıyla birlikte yapılır. Çok bulaşıcı bir enfeksiyon değildir. Her ne kadar çocukluk çağında geçirilen bir hastalık olsa da daha önceden bağışıklık kazanmamış ergenler ve yetişkinler bu enfeksiyona yakalanabilir. Yetişkinlerde genellikle tehlike yaratmaz. Testislerde şişme meydana gelirse mutlaka doktora gidilmelidir çünkü az da olsa kısırlık riski vardır.   
BELİRTİLERİ
Alt çene kemiğinin hemen üzerindeki tükürük bezlerinde tek veya çift taraflı şişme,ateş ve halsizlik,baş ağrısı, boğaz ağrısı,bulantı,bazen dil altı tükürük bezlerinde ağrılı şişme,özellikle ergenler ve yetişkinlerde testislerin, yumurtalıkların veya pankreasın iltihaplanması. Bu bölgelerdeki iltihaplanma kendini karın ağrısı şeklinde belli eder.İstirahat gerektirir. Şikayetlere yönelik tedavi uygulanır: Ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlar verilebilir.Ağrıyı azaltmak amacıyla şişkinliğin üzerine sıcak veya soğuk uygulamalar yapılabilir.Hasta yumuşak gıdalarla beslenmeli ve bol sıvı almalıdır.Bütün belirti ve bulgular geçene kadar çocuk okula gönderilmemelidir.
15 aylık çocuklara zayıflatılmış canlı virüs aşısı yapılır. Aşı tek doz olarak deri altına veya kas içine uygulanır.
KIZAMIK
Döküntü , ateş ve öksürüğe neden olan bulaşıcı bir hastalıktır. Çocuk virüsü aldıktan iki hafta sonra belirtiler ortaya çıkar. Kızamık olan çocuk keyifsizdir.belirtileri şunlardır: Burun akıntısı,kuru öksürük , gözlerde kızarıklık,sulanma,gittikçe yükselen ateş. Genelde 10 gün sürer. Çocuğunuza bol bol sıvı verin. Gözleri için suya batırılmış pamukla masaj yapın.
KIZAMIKÇIK
Bu hastalık hafif geçirilen bir hastalıktır.Belirtiler virüsün alınmasından iki üç hafta sonra ortaya çıkar. Çocuğunuzun bol sıvı almasını sağlayın. İlk günlerde hafif boğaz ağrısı, kulak arkasında, boyunda ve bezelerde şişlik görülebilir. Yüzden başlayarak vücuda yayılan pembe renkli döküntüler oluşur. Genelde 10 gün sürer.  Kızamıkçık geçiren çocukları gebelerden uzak tutmalısınız. Yoksa bebeklerinde anormallikler görülebilir. Gebelikleri sırasında kızamıkçık geçiren annelerin çocuklarında %20-50 ihtimalle doğumsal bozukluklar görülebilir. Körlük, sağırlık ve kalp rahatsızlıkları en sık rastlananlardır. Özellikle kızamıkçık gebeliğin erken dönemlerinde geçirildiğinde bebekte doğumsal bozukluk riski daha yüksektir. Gebeliğin 20. haftasından sonra geçirilen kızamıkçıklarda risk sıfıra yakındır. Gebeliğin ilk 6 ayı içinde kızamıkçık düşünülen kadınlarda çeşitli yöntemlerle antikor aranmalı ve 3 hafta sonra da testler tekrarlanmalıdır. Antikor var, fakat miktarı artmıyorsa gebelik devam ettirilebilir.Erken dönemde antikor olmasa bile3 hafta sonra gelişir ve artarsa gebelik sonlandırılmalıdır.
SUÇİÇEĞİ
Kaşıntılı deri döküntüleriyle ortaya çıkan çok bulaşıcı bir hastalıktır. Su çiçeği virüsü yetişkinlerde zona hastalığı yapar. Bu yüzden yaşlılardan uzak tutmalısınız. Çocuğunuza bol bol sıvı verin. Mikrop kapmaması için çocuğunuzun  kaşınmamasını sağlayın. Çocuğun tırnaklarını kesip temiz tutun.  Böylece kaşısa bile mikrop kapma olasılığı az olur.  Kaşıntılarını azaltmak için ılık suda bir avuç yemek sodasını karıştırıp eriterek çocuğa banyo yaptırın.  

BOĞMACA
Çocuk hastalıkları içinde en tehlikeli olanıdır. Şiddetli öksürükle kendini gösterir.Bulaşıcıdır.Boğmaca olan çocuğunuzu aşılanmamış çocuklardan uzak tutmalısınız. Belirtilerin başında öksürük ve soğuk algınlığı belirtileri gelir. Göz yaşarması,burun akıntısı,iştahsızlık, halsizlik,gece gelen öksürük gibi belirtileri vardır. Öksürdükten sonra kusabilir. Çocuk öksürürken morarırsa  hemen doktor çağırın. Çocuğunuzun yanından ayrılmayın.Öksürük nöbetleri tehlikeli olabilir. Yaklaşık üç hafta süren bu hastalık bebekler için daha tehlikelidir. Bebeğiniz öksürük nöbeti geçirirken yatağına yüzüstü yatırın. Yatağın ayak ucunu yükseltin.Korunmanın temelini aşılama oluşturur.Çocuğunuz boğmaca aşısı olmamışsa ve yakın zamanda hastalığa maruz kalmışsa,çocuğunuzun boğmaca olduğundan şüpheleniyorsanız, özellikle çocuğunuzda bir haftadan uzun süren soğuk algınlığı ve öksürük varsa,çocuğunuzun dudaklarında morarma varsa ve nefes almakta zorlanıyorsa, boğmaca tedavisine rağmen çocuğunuzun öksürüğü geçmiyor ve ateşi varsa. Çocuğunuzda zatürree veya bronşit gibi bir başka enfeksiyon gelişmiş olabilir.
KIZIL
Kızıl, streptokokların toksini ile meydana gelen döküntülü bir enfeksiyon hastalığıdır. Hasta kişiyle yakın temas veya bakteri içeren hava damlacıklarının solunmasıyla bulaşır. Bakterinin kuluçka dönemi 3-7 gündür.Daha çok 2-10 yaşlar arasındaki çocuklarda görülür. Ancak çocuklarda görülen diğer döküntülü hastalıklar (örn; kızamık, kızamıkçık) gibi doğal seyrine bırakılmamalıdır. Tedavi edilmezse eklem iltihabına, sarılığa, böbrek ve kalp hastalıklarına neden olabilir.

BELİRTİLERİ 
Genellikle ense veya göğüste başlayan açık kırmızı renkte yaygın döküntü,yüzde, gövdede, avuç içlerinde ve ayak tabanlarında deri soyulması,baş ağrısı, boğaz ağrısı,yüksek ateş,bademciklerde kızarıklık ve büyüme,boyundaki lenf bezlerinde büyüme,dil üzerinde küçük, kırmızı noktalar.Hastanın soyulma dönemi sonuna kadar izole edilmesi ve yatak istirahat yapması gerekir. Bu dönemde hastaya bol sıvı verilmelidir.

ÇOCUK VE EĞİTİM

ÇOCUK VE EDEBİYAT
Doğumlarından itibaren çocuklar  gelişimlerini farklı aşamalardan geçerek gelişirler,bu aşamaları tam ve sağlıklı atlata bilmeleri için onlara ihtiyaç duydukları doyumu sağlamak onların anlayacağı şekilde onlara yaklaşmamız gerekir bazen bir dokunuş bazen tatlı bir bakış onun gelişiminde büyük  etkiler sağlayabilir. 0-6 yaş grubundaki çocukların duygusal olarak aile desteğine en fazla ihtiyaç duydukları dönemdir. Bu yüzden onlara kafalarında canlandırabilecekleri  kavramlarla yaklaşmamız bu kavramların  görsel ve duyusal bir şekilde verilmesi gerekir. Bu konuda bize  en büyük desteği görsel resimlerle desteklenen çocuk edebiyatı eserleri verir.
0-6 yaş öncesi çocuklar henüz zihinsel ve fiziksel gelişimlerini tamamlamamışlardır.Bu dönemde onların ihtiyacı olan hayal güçlerini zenginleştirecek hayatı ve çevreyi tanıtacak materyallerdir, bu materyaller kitaplar resimler müzikler ve oyunlardır. Ancak bunları kullanırken gelişim seviyelerine uygun olmalarına dikkat etmemiz gerekir. Özellikle edebiyatın dilin temeli olduğunu düşünürsek öğrendikleri ve yaşadıklarını edebi ürünlerle desteklememiz gerekir.
Çocukların bilgi seviyeleri, psikolojik özellikleri, yetişkinlerden ayrı kitaplar okumalarını gerektirir. Bu kitaplar, dil, üslup, konu, fikir ve tez bakımından çocuğun okuma, anlama, kavrama, zevk alma derecesine uygun olmalıdır. Daha çok basit bir konu, açık ve anlaşılır bir dil, akıcı bir üslup ve çocuğun yaşına uygun bir fikir örgüsü, bu eserlerin belli başlı özelliklerindendir.
Her yaşta olağanüstü konular, anlatımda hareket çocuklar tarafından sevilir. Manzûmelerin verimli ve kâfiyeli olması onlar için çok mühimdir. Bilhassa küçük yaşlarda mânâyı hiç düşünmeden tamâmen uydurma, anlamsız kelimelerden meydana gelen, fakat kâfiye ve ses benzeşmeleri yönüyle tekerlemeleri zevkle dinleyip söylerler.Üslup ve dil yönünden çocuklar en çok hitap eden edebi eserler bilmeceler,fıkralar bunlarda dikkat edilmesi gereken en önemli özellikler konu örgüsü,resimleri ve hayal dünyasına uygun olmasına dikkat edilmesi gerekir.Meselâ; çocuklar 10 yaşlarına kadar masal Dünyâ edebiyâtında çocuklar için yazılmış meşhur kitaplar arasında Charles Perrault'un Geçmiş Günlerin Masalları, La Fontaine'nin Fablleri, Fénelon'un Telemak'ı, Grimm Kardeşlerin Çocuk ve Âile Masalları, Andersen'in Çocuklara Masallar'ı, Collodi'nin Pinokyo'su, Arapların Binbir Gece Masalları hatırlanabilir. Bunlara yukarıda sayılan ve çocuklar tarafından olağanüstü bir ilgi gösterilen Robinson Cruose, Gulliver'in Gezileri, Alis Hârikalar Diyârında eserlerini de ilâve etmek gerekir.Türk çocuk edebiyâtı:Bizde çocuk edebiyâtının sınırları içine giren gerek halk, gerekse dîvân edebiyâtında eserler ve sayısız halk masalları vardır. Bunlar, Türk cemiyetinin çeşitli konulardaki anlayışlarını, değer hükümlerini ifâde eden eserlerdir.
Meselâ, Nasrettin Hoca ve Keloğlan Masalları Türk çocuk edebiyatının temelini oluşturur.Bununla birlikte Tanzimat döneminde modern çocuk edebiyatı oluşmaya başlamış yazarlarımız  çocuklara yönelik eğitici ve öğretici birçok eser vermiştir. Türkiye'de çocuk edebiyatının gelişimi, dünyadaki edebiyatın gelişimiyle yakından ilgilidir. Tanzimat dönemi Türk çocuk edebiyatının da başlangıcı sayılabilir (1839). Tanzimat'tan önce sözlü edebiyat türü hakimdi. Bunlardan masal, bilmece, tekerleme, atasözleri, Nasreddin Hoca fıkraları daha çok evlerde, Karagöz ve Meddah biçimleri de kamusal alanlarda çocukların eğitim ve eğlencesine sunulurdu.1966-67 yıllarında "Ayşegül ve Ayşecik" dizisi Türkiye'ye gelene kadar resimli kitap hiç yoktu. Sadece Amerikan Board Neşriyat Dairesi (Red House) 1961 yayınları ile bu türde eserler veriyordu. İçerik açısından başarılı olanlar fiziksel ve resimleme yönünden başarılı olamıyorlardı. Bu tercümelerin çoğu toplumumuza uymuyordu. Can Göknil'in "Kirpi Masalı" ilk resimli çocuk kitabımızdır.
Çocuklar,geleceğimizin temelidir.Onların gelişmesi bizim gelişmesi anlamına gelir,bu yüzden onların gelişimleri için elimizden geleni yaparken zengin birikime sahip edebiyatımızın ürünlerinden yararlanarak geleceğe emin adımlarla ilerleyen bireyler yetiştirmesine gerekli desteği verelim.

YEMEK YAPMAK ve ÇOCUK YETİŞTİRMEK

Hayatın televizyona mecbur yaşandığı zamanımızda bir çocuk yetiştirmek  ve onu hayata hazırlamak reklam arası zamanla kısıtlı olmamalı diyenler. 
Bir düşünün elinizde mutfak yardımcısı bir kitap yaptığınız yemeğe 10gr tuz katmanızı söyler ve Siz kitaba olan tüm inancınızla kendinize bir iyilik yapıp 10 gr tuzu ayarlamaya çalışırsınız.Yemek kitabını yazan yazar her evin her mutfağını bilemez elbette genel olarak standart aile ekonomisi ve Mutfağı kale alınarak yazılan tarifler ve yaşam tarzından ibarettir.
Bir de çocuk yetiştirme kitapları var. Bu kitaplar arasında muhtemelen çok değerli kitaplar vardır.Size bir şeyler vermeye çalışırken yazar sizin çocuğunuzu değil  olması muhtemel çocuk psikolojisi düşünülerek yazılmış olanlardır.Siz okuduklarınızı kendi çocuğunuzu deneme tahtası haline getirip ondan da kitaba uygun davranışlar beklediğiniz zaman hanginiz daha çocuk?siz mi çocuğunuz mu ? onu kesinlikle belirlemek gerekir.
Kendi ekonomik ve sosyal durumuz ne olursa olsun bilgiyi işin uzmanından alma şansımız var inanın bana siz çocukken bayıldığınız Tarkan serisi Türk filmlerini hiç kimse şiddet içeriyor diye sizin psikolojinizi düşünerek sansür koymadı(örneğin evebeynleriniz) .
Şimdi ise herkesin iyi yada kötü bir yetiştirme bilgisi mevcut en azından bu bilgiyi doğrulatmak yapılacak en doğru hareket olabilir.

                                                                                                                                 

                                                                                                                                                                                                    
EĞİTİM İLE İLGİLİ HERŞEY
TESTLERİM.NET
 
Ödev
2.SINIF TESTLERİ
2.Sınıf Türkçe Testleri 2.Sınıf Matematik Testleri 2.Sınıf Hayat Bilgisi Testleri 2.Sınıf Sınavlar
3.SINIF TESTLERİ
TÜRKÇE
3.Sınıf Türkçe Testleri 3.Sınıf Matematik Testleri 3.Sınıf Hayat Bilgisi Testleri 3.Sınıf Fen Bilimleri
4.SINIF TESTLERİ
4.Sınıf Türkçe Testleri 4.Sınıf Matematik Testleri 4.Sınıf Fen Bilimleri Testleri 4.Sınıf Sosoyal Bilgiler Testleri
5.SINIF TESTLERİ
5.Sınıf Türkçe Testleri 5.Sınıf Matematik Testleri 5.Sınıf Fen BilimleriTestleri 5.Sınıf Sosyal Bilgiler Testleri
 
SATRANÇ OYNA ÖDEV KAPAKLARI FEN ANİMASYON
MASALLAR HIZLI OKUMA SINIF İÇİ OYUNLAR
SINAV KAYGISI ATASÖZLERİ MASALLAR
OKUL BAŞARISI DEYİMLER BELİRLİ GÜNLER
İLKYARDIM KLİPLİ ŞARKILAR ANA BABA OKULU
TRAFİK PRATİK BİLGİLER İLKYARDIM
  İLETİŞİM:  egitimevi.net@gmail.com
Copyright © 2019 Egitimevi.net  Tüm Hakları Saklıdır.